İktidarın bazı kritik konularda muhalefeti bilgilendirmesi önemli. Ama bu görüşmelerin ülke çıkarları değil, iktidarda bulunan partinin çıkarları gözetilerek yapılmaması önem taşıyor. “Terörsüz Türkiye” konusunda CHP Genel Başkanı Özgür Özel’i, MİT Başkanı İbrahim Kalın bilgilendirdi. Kalın, devlet adamı ağırlığıyla TBMM’de grubu bulunan partilerin yetkililerini de ziyaret etti. Konuşmaların yapıldığı konumun hassasiyeti nedeniyle önceden “böcek araması” yaptırıldı mı bilmiyorum. Ama, CHP Genel Merkezi’nde de belli aralıklarla dinlemelere karşı aramalar yaptırılıyor. Kritik bazı toplantılarda sinyal kesici cihaz kullanılıyor.
MİT Başkanı’nın ziyaretleri, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, 2009 yılında yürüttüğü “Açılım Süreci” hakkında dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal’a yazılmış olduğu mektup ve verilen cevap önemliydi. Baykal’ın mektubundaki saptamaların, bugün yürütülen süreç bakımından da güncelliğini koruyor olması dikkat çekiyor.
BAYKAL, 16 YIL ÖNCE OLACAKLARI YAZMIŞ
Erdoğan’ın mektubuna karşılık, Deniz Baykal’ın 12 Ekim 2009 tarihinde gönderdiği cevabı okuyalım:
“Açılım’ın içeriği, çerçevesi ve ilkeleri ile ilgili herhangi bir somut açıklamanın yapılamamış olması, müpheviyetin arkasında nelerin hedeflenip saklandığı sorularını davet etmiş, o da milletimizin tedirginliğini, kaygılarını hızla arttırmıştır. Bu öngörümlü belirsizlik, bir yandan Anayasamızdan ‘Türk Milleti’ sözcüklerinin çıkarılacağı, eğitim dilinin değiştirileceği, PKK’ya af çıkarılacağı, İmralı’dan gelecek yol haritasının ‘uygun bölümlerinin’ değerlendirileceği beklentilerine yol açmıştır.”
Kürt açılımı ile ilgili olarak bir Anayasa değişikliği konusunda İçişleri Bakanı ile Başbakanın çelişkili açıklamaları güven kaybına, inandırıcılık ve samimiyet sorunlarına neden olmuş, milletimizin kaygıları daha da derinleşmiştir. Uzun vadede de olsa bu konuda düşünülen bir Anayasa değişikliği, Türk Milleti kavramı ile eğitim dilinin Türkçe olması zorunluluğu hedef alacaktır. PKK’nın siyasi hedefleri ile örtüşen böyle bir Anayasa değişikliği açılımın bizzat kendisi bir huzursuzluk kaynağı haline dönüşmüştür.
ÖRGÜTÜN SİYASİ HEDEFLERİ MASADA
Silahlı terör örgütünün siyasi hedeflerinin müzakere masasında tutulmakta olduğu ifade edilmektedir. Bütün bunlar ‘Açılım Politikası’nın gerçek hedefinin, bölgede yaşayan Kürt kökenli vatandaşlarımızın temel sorunlarının çözümü olmadığını, milli bir araya penside koşan terör örgütünün siyasal amaçlarına yönelik bir açılımla karşı karşıya olduğumuzu göstermektedir.
Ne yazık ki, terör örgütünün ve ona destek veren odakların ayrıştırmacı siyasi taleplerinin karşılanmaya çalışılması bu siyasal açılım süreci daha şimdiden terör örgütünün itibarını artırmış, bölgedeki meşruiyetini ve etkinliğini giderek yükseltmiştir. Terör örgütü ile uzlaşma arayışı, terörü ortadan kaldırma heveskârlığını aşan itici bir buradadır.
Önce teröre karşı çıkma kriterinizi kaldırırsınız. Onlarla müzakereyi içinize sindirirsiniz ama yetmez. Size, terörle doğrudan müzakere etmenizi, onu alınmazı söylerler. Canınız sıkkın olur ama de ‘Anayasa değişiklikleri masada’ diyerek, milli eğitime etkili dini unsurlar diyenece sokacağınızı söyler, eşit yurttaşlık söylemiyle anayasa değişikliğini sürdürmeye, belki de onaylamaya çalışırsınız. Ama bu durum, muhatabınızın bölgede etkinliğini, gücünü artırma sonucunu doğurur.
HUZURU BOZARSINIZ
Bir bakarsınız, sizin muhatap aldığınız bölge daha çok muhatap almaya başlamıştır. Açılım politikasının açmazı budur. Milleti ayrıştırmaya yönelik politikalarla terör örgütünü tatmin etmeye çalışırsınız ama böyle yaparak milletin ayrıştırılmasına yönelik hiçbir talebi olmayan batıdaki, doğudaki milyonlarca Kürt kökenli vatandaşımızın huzurunu bozarsınız, onları tedirgin edersiniz. Ayrıca terör örgütünü muhatap aldığınız, onun siyasi görüşlerinin peşine takıldığınız için bölge halkının gözünde onu otorite haline getirirsiniz. Bu süreç sizi, silahlı yöntemle sonuç almanın mümkün olduğunu gösteren bir örnek haline dönüştürür.
Kürt açılımı, terör örgütünün ayrımcı politikasına uygun değil, Kürt kökenli vatandaşlarımızın gerçek gündemine yönelik, işsizliğe, eğitimsizliğe, dışlanmışlığa karşı bir açılım olmalıdır. Açılım, terör örgütüne yönelik değil, Kürt kökenli vatandaşlarımıza yönelik olmalıdır.
Biz, açılım politikanızı, etnik ayrımcılığı teşvik eden, toplumda etnik sorgulamayı tahrik eden, insanların yaftalanmasına yol açan, ayrıştırıcı, sakıncalı bir politika olarak değerlendiriyoruz. ‘Anaların gözyaşını dindireceğiz’ söylemiyle bu milleti etnik bölünmeye tabi tutma politikasının haklı kılınamayacağının da farkındayız. Bu nedenlerle çok önemli tutarsızlıklar, çelişkiler, belirsizlikler içeren, tehlikeli tuzaklar barındıran bu Açılım Politikası’nda hiçbir şekilde sizinle birlikte olamayacağımız çok açıktır.
GÖRÜŞMEMİZ KAYDA ALINSIN
Baykal, Başbakan’ın kendisine yapacağı bilgilendirmenin kapalı kapılar ardında yapılmaması gerektiğini de mektubunda önemliyle vurguluyor ve gerekçesini şöyle açıklıyor:
“Toplumumuzun bu önemli konusunu kendi aramızda, kapalı kapılar arkasında ele almak ile yetinemeyiz. Milletimizin geleceği ile ilgili bu temel konuda vatandaşlarımızı, bizim değerlendirmelerimizi birlikte dinleyerek, doğru bilgilenme ve doğru karar alabilme hakkına da saygı göstermeliyiz. Bu nedenlerle ne zaman ve nerede yapılacağına birlikte karar vermek üzere, **görüşmemizin bir televizyon ekibi tarafından kayda geçirilmesinin yararlı olacağını sizin de takdir edeceğinizi umuyorum.”
Konuşmaların kayda alınması ileride “Dedin”, “Demedin” tartışmalarını bitirecekti. Baykal’ın bu önerisi Erdoğan’ın hoşuna gitmedi.
Baktığımızda bugün konuşulan tüm konular 16 yıl önceki gibi. Tek fark, daha ileriye götürülmesi, bunda yabancıların önerilerinin etkili olduğudur.
Öymen: Atatürk’ün devlet sisteminden vazgeçilmesini istiyorlar
Deniz Baykal’ın, Erdoğan’a gönderdiği mektubuna, emekli diplomat ve siyasetçi Onur Öymen, “Baskılara Direnirken” kitabında yer verdi.
Öymen, Baykal’ın “Görüşmemiz kayda alınsın, bunlar açıklansın” önerisinden sonra bir gelişme olmadığını belirtti. Öymen, o dönemdeki önerilerle bugün olanları şöyle karşılaştırdı:
“Gördüğüm kadarıyla o dönemdeki gelişmelerle, bugünkü gelişmeler birbirine bağlantılı gözüküyor. Anayasa değiştirilmeye çalışılıyor. Dış unsurlar daha da belirgin şekilde ortaya çıkıyor. Örneğin rejim değişikliğini bu kadar açık söylememişlerdi. Bunlar yazdırılan bazı kitaplarda telkin ediliyordu.”
ÖRTÜLÜ DEĞİL, AÇIK AÇIK
Ama günümüzde açık açık söylüyorlar. Örneğin, devlet yetkilisinin ağzından ‘Millet sistemine’ geçilmesi yani Osmanlı sisteminin getirilmesi isteniyor. ‘Millet sistemine’ geçilmesi demek, Atatürk’ün kurduğu devlet sisteminden vazgeçilmesi demektir. Atatürk’ün kurduğu sistemde bütün vatandaşların ulus kimlik olarak Türk olduğu belirtiliyordu.
Oysa, bunların önerdiği farklı bir sistem ve dayatmadır.
Anayasa değişikliğinin nereden çıktığına bakmak lazım. Anayasada önemli değişiklikler zaten yapılmıştır. Demokratik hakları kısıtlayan hükümler, idam cezası kaldırıldı. Buna rağmen halen darbe anayasası diyorlar. Anayasa değişikliği kimlerin telkini ediyor? Bu tür değişikliklere geniş pencereden bakılmalı. Irak’ta 2005 yılında anayasa değişikliği önerildi. Suriye’de önerildi. Bugün karşımızda bölünmüş yapılar var.
Günlük haber ve söylemlere göre değerlendirme yapmak, bizi de yanlış yerlere sürükler.”
Altay Tokat E. Korg. 1999’da Emekli Oldu. Kıbrıs Gazisi, Başarılarından dolayı 5 Madalya ile Ödüllendirildi