Demokrasiye Bakış!
PKK yani Terörizmi en azından marjinal düzeye indirmediğimiz sürece ekonomi dahil yaşamakta olduğumuz hiçbir sorunumuzu çözemeyeceğimizi defalarca yazdım. Mevcut sıkıntılarımızın çoğunun kaynağında PKK Bölücü Terörünün yatmakta olduğunu ve PKK bozguna uğratılmadığı için sorunlarımıza çözümsüzlük kanıtına rağmen maalesef siyaset mekanizması ve basın ısrarla yanlışlıklarını sürdürüyor.
Siyasi Partilerin genel başkan sultası ile yönetilmesine olanak verdiği için Partiler Kanunu antidemokratiktir ama değiştirilmiyor. Dolayısıyla, ulusal egemenlik kayıtsız şartsız milletindir ve laik, demokratik hukuk devleti kavramları sözde kalıyor.
Bu nedenle, Partiler Kanunun demokrasi ilkelerine göre yeniden düzenlenmesi bana göre Anayasadan önce gelir düşüncesindeyim ama siyasetçilerin çoğu, rant mekanizması engelleneceği için Partiler Kanununun demokratik bir yapıya kavuşturulmasına sıcak bakmazlar kanaatindeyim. Dolayısıyla demokrasi özde değil sözde kalır.
Demokrasi, bir devlette milli bir ruh oluşmasını sağlar ve kalkınmanın da yolunu açar. Demokrasinin olmadığı oligarşi ve monarşi rejimlerde milli bir ruh oluşmaz. Aksine iç hizipleşmeler, hesaplaşmalar, huzursuzluklar ve ayrışmalar kaçınılmaz olur ve sinsi sinsi devleti zayıflatırlar.
Güçlü Devlet, Güçlü Ordu demokrasilerde oluşur. Bunu Rus - Ukrayna ve Hamas - İsrail savaşında görüyoruz.
Ayrıca Ulus Devlet yapımız “Tek Devlet, Tek Vatan, Tek Bayrak, Tek Dil” ve üniter düzenimizden kesinlikle ödün verilmemelidir.
Savaşta Mağlup Olan ve Bir Süre İşgal Altında Kalmış Bazı Devletlerle Mukayese!
Yakın tarihimizde 2’nci Dünya Savaşında mağlup olan ve ülkesi tahrip edilmiş bir çok devlet savaşın sonunda uzun yıllar Sovyetler Birliğinin yani Rusya’nın işgali altında yaşadılar ve sömürüldüler. Örneğin, Polonya, Bulgaristan, Çekoslovakya, Romanya, Slovakya vs.
Bu devletler 1990’ların başında Sovyetler Birliği dağılınca bağımsızlıklarını kazandılar ve demokratik rejimi benimsediler. Dolayısıyla hızlı bir kalkınma trendi yakaladılar.
Günümüzde fert başına düşen milli gelir bakımından Romanya 15800, Bulgaristan 14500, Polonya 18000, Arnavutluk 13000,Çekya 13000, Güney Kore 35000, bizde 13500 dolardır. Ancak dış borcumuz 500 milyar dolardan fazladır.
Burada bize bir mesaj veriliyor. Siyaset bunu görsün ve anlasın lütfen.
Ayrıca bu devletler Avrupa Birliğine “AB” ve “NATO’ya” üye oldular. Biz AB’ye üye olmak için 60 yıl bekletiliyoruz. Burada demokrasinin etkinliğini ve eksikliklerini pas geçmeyelim.
PKK bölücü Terör örgütünün uzantısı partinin TBMM’de cirit atması ve bütçeden desteklenmesi bile bizde demokrasinin olmadığını göstermiyor mu? Devleti bölmek ve parçalamak isteyen düşmandır. Devletin kendini koruması meşru müdafaa hakkı eğimidir? Gevelemeye evelemeye gerek yok. Demokratik Ülkelerde böyle bir ucube var mı? İspanya’yı örnek alın ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Bölücü Terör Örgütü ETA hakkında verdiği karara bakın. Terör Örgütü ile ilişkisi olan bir parti eylem yapmasa bile kapatılır diyor. Anayasa Mahkemesi, Anayasamıza göre AİHM üst mahkeme değil mi?
Parti Başkanlarının gösterdiği adaylardan seçilen Milletvekillerinin oluşturduğu Meclise demokratik kurallara uygun oluştu diyebilir miyiz?
Süratle laik demokrasiye öncelik verilmeli ve çalışmaya Partiler ve Seçim Kanunlarından başlanılmalı sonra Anayasa gelmeli kanaatini taşıyorum.
PKK ile Mücadelede Basın!
PKK ile mücadelede halkın kazanılması ve doğru bilgilendirilmesi hayati önem taşımaktadır. Böylece dezenformasyon amaçlı ajitasyon temelinde yapılan terörist propagandası etkisizleştirilir. Bu faaliyetler Psikolojik Harekâtın bir parçasıdır ve basının rolü büyüktür ve önemlidir. Bundan dolayı Dünyada Savaş Muhabirleri vardır. Bizde yoktur ve bir muhabir her konuda uzmanmış gibi görev yapar. Burada muhabirler değil kurum hatalıdır. Bizde muhabirlerin çoğu eğitim almadıkları halde savaş gibi uzmanlık ve tecrübe isteyen çok karmaşık bir olayı yorumlamaktadırlar. Dolayısıyla istemedikleri halde yanlışlıklar yapıyorlar ve halka doğru ve aydınlatıcı haber ulaştırmada yetersiz kalabiliyorlar.
Basın dahil medya, düşmana destek veren izlenim yaratan haberler veriyorsa o kişi en azından PKK’nın yani düşmanın sempatizanıdır. Bu doğaldır ve milliyetçiliğin gereğidir. Ayrıca, PKK’nın elemanı olan kişiler ile program veya röportaj yapmak düşmana yakınlık duymak anlamına gelir.
PKK Kürt vatandaşlarımızın temsilcisi değil dış güçlerin maşası ve tuzağa düşmüş bir terörist örgüttür. Halen bu gerçeği anlayamayanlar vardır ve PKK’nın değirmenine su taşımaya devam etmektedirler.
Aşağıda bir anekdot anlatacağım. Basın Hakkında bilgilendirme açısından kritiktir. Yorumu okuyuculara bırakıyorum ve Bazı Basını da dikkatli olması için uyarıyorum.
28 Ağustos 2006 Radikal Gazetesinde muhabir Adnan Keskin tarafından “Bir iki bomba attırmak meğer ne kolaymış” başlıklı benimle ilgili Hakkari Dağ ve Komando Tugay Komutanlık “1987-89” dönemine ait asılsız, acayip, cahilce ve sansasyonel bir haber yayınlanmıştı.
Haberi okudum ve muhabirin okuduğunu anlamayan, OHAL Yasasını bilmeyen, askeri faaliyetleri yorumlayabilecek alt yapısı olmayan birisi olduğunu PKK ile mücadelede başarılarımı karalamayı amaçladığını ve PKK ya yakınlık duyduğunu düşündüm.
Bu muhabir Hakkâri’de görevli hâkim ve savcıları öne çıkararak onların avukatlığına ya da savunuculuğuna soyunmak gibi talihsiz ve acemice bir görev üslenmeye kalkışması ayrı bir tuhaflıktır diyorum.
Bu gazetecinin Hâkim ve Savcıları, haklarını koruyamayacak kadar küçük düşürmeye kadar uzanan dolaylı şekilde beyan etmiş olması muhabirin zavallı ve şaşkınlığının başka bir göstergesidir. Hâlbuki Savcı ve Hâkimlerle çok iyi ilişkilerimiz vardı. Bazıları ile halen irtibatımız var.
APO’nun Cemil Bayık ve Kuzey Irak’ta ki sorumlu teröristlerle yaptığı telefon görüşmesinde Genel Kurmay Başkanlığının dinlemesinden alınan somut belge şöyle; PKK Terör Örgütü Başı A. Öcalan’ın Cuma “K” Cemil Bayık ve K. Irak’ta bulunan sorumlu düzeyde bir grup teröriste 152206 - 150056 Ağustos 1995 tarihinde yaptığı görüşmede benim ile ilgili “O yeni Komutan Altay Tokat’ta biliyorsunuz o alanın uzmanıdır. Daha da yüklenecektir. Bu çalışmalar temelinde Oda fazlasıyla gelecektir üzerimize. Yani bizimkilerini taktik savunma anlayışı devam ederse çok daha kötü duruma “PKK” düşerler” demiştir.
APO bu talimatı Ağustos 1995’de Jandarma Asayiş Kolordu Komutanlığına başladıktan 4 gün sonra vermiştir. APO beni böyle tanımlıyor. Buna rağmen zavallı gazeteci beni suçlamaya çalışıyor, Radikal Gazetesi de yayınlıyor. Bu talihsiz olay benzeri çok olay yaşadık ama gazetecilere bir şey yapılmadı. Bu tür basın mensuplarını lanetliyorum.
APO’nun hakkımda çok sayıda benzer değerlendirmelerinin belgeleri bende var.
Radikal Gazetesi kapandı gitti ama basın camiasına kara bir leke olarak geçti.
Geniş yorumu okuyuculara bırakıyorum. Basının bir bölümünün milli menfaatlerimize daha hassas yaklaşmasını ve PKK ile mücadelede PKK’ya düşman muamelesi yapmasını TC’nin bölünmez bütünlüğü açısından gerekli ve kaçınılmaz görüyorum.
Altay Tokat E. Korg. 1999da emekli oldu. Kıbrıs Gazisi, Başarılarından dolayı beş madalya ile ödüllendirildi.