Tura Türk
HV
27 EKİM Pazartesi 04:06

DEMOKRASİ, EĞİTİMLİ HALKIN REJİMİDİR: CEHALETİN GÖLGESİNDEKİ SANDIK

Demokrasi, tarih boyunca insanlık tarafından en çok övülen ve bir o kadar da sınanan bir yönetim biçimidir. İlk bakışta halkın kendi kendini yönetmesi anlamına gelir; egemenliğin kayıtsız şartsız millette olduğu bir rejimdir.

Yaşam
DEMOKRASİ, EĞİTİMLİ HALKIN REJİMİDİR: CEHALETİN GÖLGESİNDEKİ SANDIK

Demokrasi, tarih boyunca insanlık tarafından en çok övülen ve bir o kadar da sınanan bir yönetim biçimidir. İlk bakışta halkın kendi kendini yönetmesi anlamına gelir; egemenliğin kayıtsız şartsız millette olduğu bir rejimdir. Ancak bu tanım, gerçekte demokrasinin sadece dış çerçevesini verir. Onun içini dolduran şey; halkın bilinç seviyesi, eğitim düzeyi, eleştirel düşünme yeteneği ve kamu yararına yönelik duyarlılığıdır. Eğer bu unsurlar yeterince gelişmemişse, demokrasi adeta içten içe çürüyen bir ağaca dönüşür: dışı sağlam gibi görünür ama ilk fırtınada yıkılır. Ve o zaman, sahte kahramanlar, süslü sözlerin büyüsüyle halkın gözünü boyar, otokrasi yeniden yükselir.

DEMOKRASİNİN GÖRÜNMEYEN DÜŞMANI: CEHALET

Demokrasinin temel taşı olan halk, doğru bilgiyle donatılmadığında, kendi geleceğini tayin etme yetisinden yoksun hale gelir. Bu noktada halk iradesi, artık bilinçli bir tercih değil, manipülasyona açık bir kitle refleksi halini alır. Özellikle düşük eğitim düzeyine sahip toplumlarda, bireylerin oy verme davranışı; akıl, bilgi ya da etik değerlerle değil, duygularla ve algılarla şekillenir. İşte tam bu noktada, demagoglar sahneye çıkar.

Demagog, halkın hoşuna gidecek sözleri ustalıkla kullanan, ancak ülke menfaatlerini ikinci plana atan kişidir. Onlar için önemli olan, halkı ikna etmek değil, etkilemektir. Gerçeği çarpıtarak umut satmak, onları geçici mutluluk vadeden masalların peşine sürüklemek demokrasinin bir hastalığıdır. Ve bu hastalık, yaygın cehaletle birlikte çok daha hızla metastaz yapar.

DEMOKRASİNİN GÖZDEN KAÇAN ÖLÇÜTÜ: NİTELİKLİ VATANDAŞ

Demokrasi sadece oy verme işlemi değildir; bir bilinç durumudur. Bu bilincin oluşması da rastgele değil, eğitimle mümkündür. Toplumun büyük çoğunluğu, yaşadığı sistemin dinamiklerini anlamadan, yalnızca yüzeysel sloganlarla sandığa gidiyorsa, demokrasinin sağlıklı işlemesinden bahsetmek mümkün değildir.

Burada eğitimi sadece okuma-yazma bilmek olarak görmek de yanıltıcı olur. Gerçek eğitim, bireyin sorgulama yeteneğini geliştiren, eleştirel düşünceyi aşılayan, ahlaki ve etik değerleri içselleştiren bir süreçtir. Kutsal kitapları ezbere bilmek de, birkaç diplomaya sahip olmak da bir bireyi demokrat yapmaz. Onu demokrat yapan, farklı fikirlere saygı gösterebilmesi, gücün denetimini talep edebilmesi ve yöneticilerin hesap verebilir olmasını istemesidir.

OY VE YÖNETİM: YETKİ VE LİYAKAT DENGESİ

Bir başka tehlikeli yanılgı ise şudur: Oy toplama yeteneğiyle devleti yönetme ehliyeti birbirine karıştırılır. Oysa bunlar çok farklı meziyetlerdir. Politikada etkileyici olmak, iyi bir hatip olmak ya da geniş kitleleri peşinden sürükleyebilmek, bir ülkeyi sağlıklı ve adil bir şekilde yönetebileceği anlamına gelmez. Tarih, karizmatik liderlerin ülkelerini nasıl felakete sürüklediğine dair sayısız örnekle doludur. Hitler, Mussolini, Peron ya da daha yakın tarihli örneklerle Chavez gibi isimler; demokrasinin zaaflarından faydalanarak iktidara gelen, ama kısa sürede o demokrasiyi boğan figürlerdir.

Bu noktada halkın sorumluluğu büyüktür. Çünkü yanlış bir tercihin bedelini yalnızca birey değil, bütün toplum öder. Oy verirken sadece vaatlere değil, geçmişe, liyakate ve etik değerlere bakmak gerekir. Oysa çoğu zaman bu yapılmaz. Çünkü halkın önemli bir kesimi, devlet yönetimini değil, günlük yaşamını ilgilendiren kısa vadeli meseleleri dikkate alır. “Bu ay zam alacak mıyım?”, “Elektrik faturası düşecek mi?”, “Bana yardım verilecek mi?” gibi soruların gölgesinde yapılan seçimlerde, stratejik düşünce geri planda kalır.

MEDYA, ALGI VE DEMOKRASİNİN BÜKÜLEN BİLEĞİ

Bir diğer kırılganlık noktası ise medyadır. Özellikle sosyal medyanın yaygınlaştığı son yıllarda, halkın algısı manipüle edilmeye çok daha açık hale gelmiştir. Herkesin kendi yankı odasında yaşadığı bu çağda, yanlış bilgiyle doğru arasındaki fark silikleşmiş, algı gerçeğin yerini almıştır. Demagoglar için bu, altın çağdır. Sadece bir video, bir tweet, bir manipülatif haberle kitlelerin yönü değiştirilebilmektedir.

Halkın eğitimi kadar, doğru bilgilendirilmesi de demokrasinin sürdürülebilirliği açısından kritiktir. Bağımsız medya organlarının zayıfladığı, gazeteciliğin baskı altına alındığı, bilgiye ulaşmanın zorlaştığı ülkelerde demokrasi yaşayamaz. Çünkü orada artık halk değil, yönlendirilen bir kitle vardır.4

Demokrasi ve Eğitim Arasındaki Kopmaz Bağ

Demokrasinin gerçek anlamda işlemesi için, halkın eğitimli olması bir ön koşuldur. Eğitimli birey, sadece kendi çıkarını değil, toplumun bütününü düşünebilir. Bilgi sahibi olan seçmen, propagandaya daha az kanar, manipülasyona karşı daha dirençli olur. Tarihten ders çıkarabilir, geleceğe dair akılcı tercihlerde bulunabilir.

Bu nedenle demokrasi, salt sandıkla değil, eğitim politikalarıyla yaşatılır. Ne yazık ki, birçok ülke gibi Türkiye’de de eğitim, siyasi iktidarların kısa vadeli çıkarlarına göre şekillendirilmekte. Müfredatlar sık sık değişmekte, eleştirel düşünce yerine ezberci sistemler teşvik edilmekte. Bu da halkın sorgulama kapasitesini zayıflatmakta ve demokrasinin temel direklerini çürütmektedir.

Demagoglar Çağı: Güzel Konuşanlar, İyi Yöneticiler mi?

Demokrasilerin en büyük zaaflarından biri, halkın hoşuna giden sözleri söyleyenlerin yönetime gelmesidir. Tarihte bu tip liderlerin sayısız örneği vardır. Hitler, Mussolini, Chavez gibi isimler; halkı etkileyerek seçimle başa gelmiş ama sonunda ülkelerini felakete sürüklemişlerdir.

Demagoglar, halkın duygularını sömürür. Onlara umut verir, düşman yaratır, krizlerden kendini aklar. Bu liderler çoğunlukla "karizmatik" olarak tanımlanır ama bu karizma, yönetim becerisiyle değil, kitle psikolojisini iyi yönetme becerisiyle ilgilidir.

Türkiye’de de zaman zaman demokrasinin bu tuzağa düştüğünü görmekteyiz. İyi yönetimden çok, iyi konuşanlar tercih edilmekte. Halk, söyleme değil, sonuca; stratejiye değil, duyguya göre karar vermekte. Bu da demokrasinin içini boşaltmakta, otoriter eğilimleri meşrulaştırmakta.

DEMOKRASİYİ YAŞATMANIN YOLU: EĞİTİM VE HAFIZA

Demokrasiyi sadece bir seçim sandığına indirgediğimiz sürece, onu her seferinde yeniden kaybetmeye mahkumuz. Gerçek demokrasi, halkın kendi kaderini belirlerken, doğru tercihi yapabilecek donanıma sahip olmasıyla mümkündür. Bu da uzun vadeli ve kararlı bir eğitim politikasıyla sağlanabilir. Eğitim sisteminin özgür, yaratıcı ve eleştirel düşünceyi esas alan bir yapıya kavuşması şarttır.

Buna ek olarak, toplumsal hafıza da canlı tutulmalıdır. Tarih bilinci olmayan toplumlar, aynı hataları defalarca yapar. Demokrasinin çöküşüne neden olan geçmiş deneyimler, sadece tarih kitaplarında değil, toplumun kolektif hafızasında da sürekli diri tutulmalıdır. Böylece halk, sadece bugünü değil, geleceği de düşünerek hareket edebilir.

Çözüm Ne? Demokrasi İçin Ne Yapmalı?

Demokrasiyi gerçekten yaşatmak istiyorsak, şu adımları atmak zorundayız:

  • Eğitim Reformu: Ezberci değil, eleştirel düşünceye dayalı bir eğitim sistemi kurulmalı.

  • Sivil Toplum Güçlenmeli: Halk, sadece seçimlerde değil, her alanda katılım sağlayabilmeli.

  • Medya Özgürlüğü Sağlanmalı: Doğru bilgiye ulaşım, demokrasinin ön şartıdır.

  • Hafıza Canlı Tutulmalı: Toplumsal unutkanlık, demokrasiye en büyük tehdittir.

  • Liyakate Dayalı Yönetim: Oy toplamak başka, devleti yönetmek başka şeydir.

Sonuç: Sandığın Gücü Bilinçle Gelir

Demokrasinin özü halktır, ama bu halkın niteliği yoksa, sandık sadece bir yanılsamaya dönüşür. Cehalet, demokrasinin en büyük düşmanıdır. Çünkü cehaletle yönetilen halklar, kendilerine zarar verecek olanları başa getirir, sonra da kader diyerek susar. İşte bu nedenle, demokrasiyi yaşatmanın ilk ve en önemli şartı; halkı eğitmektir.

Bugün, Türkiye başta olmak üzere birçok ülkede demokrasinin geleceği, halkın eğitim seviyesiyle doğrudan ilişkilidir. Gerçekten halk egemenliği istiyorsak, önce halkın gözünü açmalıyız. Çünkü halkın gözü açılmadan, demokrasi aydınlanmaz. Ahmet TEKİN

Emircan MERALEmircan MERAL

Genel Yayın Yönetmeni

YORUMLAR