Cumhuriyetimizin kurucusu Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün bu sözü, Cumhuriyet rejiminin muhafazasında yöneticilerin, ordunun ve aydınların görevinin yanısıra, vatandaşın rolüne dikkat çeker. Öyle ki, devletin kurumları ve aydın sınıfının sorumlulukları açıktır. Fakat vatandaşın sorumluluğu gözardı edilmeye yatkın olagelmiştir. Oysa vatandaş, en başta seçtiği yöneticilerin Cumhuriyet'in varlığı ve devrimlerin korunmasına olan hassasiyetini göz önünde bulundurmalıdır. Ülkemizde idareden kaynaklı sorunlar elbette başta yöneticilerin sorumluluğundadır. Ama vatandaşın yükü çok daha ağırdır, zira ona verilen görev, yöneticilere olduğu gibi doğal olarak Cumhuriyet rejiminden değil, bizzat Ata'nın kendisinden gelmiştir. Bu vazife, bir ananın evladının bakımında gösterdiği bir hassasiyete benzer bir hassasiyet talep eder.
Gazi, Cumhuriyet rejiminin milletin sırtına yüklediği sorumluluğun farkında olarak, milletin rolünün altını defaatle çizmiştir. Evet, hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir. Ama milli egemenlik, başındaki, 'menfi' yani kötü icraatlerde bulunan yöneticilere göz yummanın, milleti bu suça ortak etme sorumluluğunu da beraberinde getirir. Atatürk'ün millete verdiği bu vazifeyi ülkemizde yaşanan şaşırtıcı ve korkutucu olaylar ekseninde bir kez daha düşünmek gerekir. Asayişi bozan, vatandaşı korku ve paniğe sevk eden terör olayları; anayasanın değişmez ve 66. maddelerine saldıran mevki sahipleri; milletin namusu olan güvenlik güçlerine, masum vatandaşına katliamlar uygulamış bebek katili bir eşkıyanın, Kurtuluş Savaş'ını verip Türk milletini yok olmaktan kurtaran Gazi meclisimize çağrılması... bütün bunlar elbette milletin kanına dokunmaktadır.
Peki, çözüm nedir? Elbette çözüm her zamanki gibi O'nun vizyonundadır. Zira o bize şunu söylemiştir:
''Muhterem milletime şunu tavsiye ederim ki; sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamların kanındaki, vicdanındaki cevher-i asli’yi çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an feragat etmesin.”
Atamız, demokrasiye can-ı gönülden inanmış, hayata gözlerini kapadığı güne kadar Türkiye'yi medeni ülkelerdeki gibi bir demokrasiye dönüştürme aşkıyla yanıp tutuşmuştur. ''Türk milleti, tab'en demokrattır'' demiş, ve demokrasinin milli fıtratımıza uygunluğunun altını her fırsatta çizmiştir. Öyleyse anahtar, demokrasidir. Demokrasi yoluyla, yüce Türk milletinin iradesiyle, Cumhuriyet'in, devrimlerin, anayasanın ve Türklüğün korunmasıdır. Bu sayılanları sağlamadan, Atatürk'ün hayalindeki gibi modern bir ulus-millet oluşturulamaz veya o ulus-millet korunamaz. En korkuncu ise, Anadolu'daki Türk varlığı tehlikeye girer.
Bugün 101. yılını coşku ve iftiharla kutladığımız Cumhuriyet'in kaderi, Atatürk'ün ebediyen sevdalı olduğu Türk milletine bağlıdır. Uyanmak ve Cumhuriyet'e sahip çıkmak, Başkomutanın millete emridir. Hilal Emekci