Bu dönemde hukuk, adalet ve ekonomi alanlarında neler yapması gerektiğini, CHP’nin TBMM açılışına katılmamasının ayrıca Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ABD ziyaretinin ne anlama geldiğini, iktidar kanadında yaşanan tartışmaların veliaht kavgası olup olmadığını KÜRSÜ TV’de anlattı:
Türkiye'nin mevcut siyasi ve toplumsal durumu üzerine yapılan bu değerlendirme, ülkenin karşı karşıya olduğu ciddi sorunları açıkça ortaya koymaktadır. Eski bir siyasetçinin "gassal elinde mefta" olarak nitelendirilmesi, siyasetin bir anlamda pasifleştiği ve halkın gerçek ihtiyaçlarını karşılamaktan uzaklaştığı yönünde bir eleştiriyi ifade ediyor. Bu tür bir benzetme, siyasetin işlevsiz hale geldiği ve toplumun beklentilerine yanıt veremediği bir durumu temsil ediyor.
Türkiye'de uzun süredir gündemde olan sorunlardan biri, siyaset kurumunun halkın menfaatlerini ön planda tutma yerine, rant paylaşımı ve çıkar çatışmalarına odaklandığı yönündeki algıdır. Bu durum, hem iktidar hem de muhalefet cephesinde gözlemlenebilen bir eksikliktir. Ülkenin ekonomik, hukuki ve adalet sistemindeki sorunları çözmek için kongreler ve kapsamlı reformlar yapılması gerektiği açıkken, siyasetin bu tür yapıcı adımları atmak yerine iç çekişmelere odaklanması ciddi bir eleştiri konusudur.
Mecliste bu sorunları çözmek için yeterince irade gösterilmediği ve siyasetçilerin mahalle kavgası niteliğinde tartışmalarla vakit kaybettiği yönündeki eleştiri, halkın siyasete olan güvenini zedeleyen bir unsurdur. Beşeri ve insani ilişkilerde yaşanan kopuş, toplumun değerler sisteminde bir çöküşe işaret ediyor. Ahlaki değerlerin erozyona uğraması, bireyler arası ilişkilerde güven ve saygının azalması gibi sonuçlar doğuruyor.
Liyakat konusundaki eksiklikler, ülkenin yönetim mekanizmalarındaki en büyük problemlerden biri olarak öne çıkıyor. Liyakatli bireylerin sistem dışında bırakılması, karar alma süreçlerinde kaliteyi düşürmekte ve verimliliği azaltmaktadır. Bu durum, hem kamu yönetiminde hem de özel sektörde etkisini hissettiren bir sorun olarak karşımıza çıkıyor.
Son olarak, bilinmeyen ölümler, insan kaçırma gibi olayların hala yaşanıyor olması, hukuk ve güvenlik sisteminin zayıflığını gözler önüne seriyor. Bu tür olayların çözülmesi ve önlenmesi için daha etkin bir adalet mekanizmasına ve güçlü bir hukuk sistemine ihtiyaç duyuluyor. Türkiye'nin bu gidişatının sürdürülebilir olmadığı açık; doğruyu yanlışta, yanlışı doğru da aramak yerine, köklü reformlarla ve gerçekçi çözümlerle ilerlemek gerekiyor.
Siyasi ve ekonomik anlamda çözümler üretilemediği bir süreçten geçiyoruz ve bu durum ciddi bir çıkmazı işaret ediyor. Mecliste sunulan soru ve araştırma önergelerinin yanıt bulamaması, yasama organının işlevselliği konusunda büyük soru işaretleri doğuruyor. Yeni dönemde de meclisin sıkıntılı günler yaşamaya devam edeceği oldukça açık bir gerçek gibi görünüyor. İktidarın yanlış politikalarını doğru gösterme çabası içinde olan paralı ve besleme medya organları, halkın gerçekleri görmesini engelleyen bir perde işlevi görüyor. Bu manipülasyon, toplumun doğru bilgiye erişimini zorlaştırıyor ve demokratik süreçlere zarar veriyor.
ABD'nin bile mevcut tek adam sistemine yönelik eleştirilerini açıkça dile getirdiği bir dönemde, bu sistemin sürdürülebilir olmadığı ve demokratik değerlerden uzaklaştığı yönünde küresel bir algı oluşmuş durumda. "Hileli seçim" ifadelerinin uluslararası arenada dile getirilmesi, ülkenin siyasi itibarı açısından ciddi bir sorun teşkil ediyor. Kemal Albayrak’ın “Tüylerim diken diken oldu” şeklindeki tepkisi, devlet imkanlarının kayyumlar ve ayrımcılıklarla nasıl kullanıldığını gözler önüne seriyor. Bu durum, kamu kaynaklarının adil ve şeffaf bir şekilde yönetilmediğini düşündürüyor.
Muhalefetin meclise girmemesi bir çözüm olarak görülmemeli. Meclisten çekilmek, sorunların çözümüne katkı sağlamayacağı gibi, halkın temsil edilme hakkını da sekteye uğratır. Ancak mevcut stratejilerle netice alınamayacağı da bir gerçek. Ana muhalefet partisi, daha etkili ve kararlı bir muhalefet sergilemek zorunda. Halkın yaşadığı ekonomik zorluklar, düşen para değeri, emeklilerin içinde bulunduğu yokluk ve yoksulluk gibi konular daha güçlü bir şekilde gündeme taşınmalı. Bu meseleler, halkın gerçek sorunlarını yansıttığı için siyasi tartışmaların merkezinde yer almalıdır.
AK Parti’nin çöküş sürecine girdiği yönündeki değerlendirmeler, ekonomik krizle doğrudan bağlantılı. İnsanlar açlık sınırında yaşarken, para değerinin düşmesi ve ekonomik istikrarsızlık, toplumun her kesimini derinden etkiliyor. Muhalefet, bu gerçekleri daha etkili bir şekilde dile getirerek halkın sesi olmalı ve çözüm önerilerini somut bir şekilde ortaya koymalıdır. Bu süreçte, toplumun tüm kesimlerini kapsayan bir dayanışma ve ortak akıl anlayışı geliştirilmesi büyük önem taşıyor. Kemal Albayrak