Uzayan Davalar ve Mağduriyetler: Yargı Süreçleri Nasıl Hızlandırılabilir?

Adaletin gecikmesi, aslında adaletin reddidir. Bu söz, hem bireylerin hem de toplumun hukuk sistemine olan güveninin temelini oluşturur.

Gündem 1526792 kez okundu.

Uzayan Davalar ve Mağduriyetler: Yargı Süreçleri Nasıl Hızlandırılabilir?

Bir Ülkenin Adalet Arayışı Üzerine

Adaletin gecikmesi, aslında adaletin reddidir. Bu söz, hem bireylerin hem de toplumun hukuk sistemine olan güveninin temelini oluşturur. Ancak ne yazık ki Türkiye’de yargı süreçlerinin yıllar sürebilmesi, birçok insanın hayatında geri dönüşü mümkün olmayan mağduriyetlere yol açmaktadır. Bugün hâlâ süren 10 yıl öncesinin davaları, çocukları büyümüş sanıklar, haklı olduğu halde hak arama mücadelesinden vazgeçen insanlar… Peki bu durum neden yaşanıyor? Dahası, bu süreci nasıl hızlandırabiliriz?

Geçmişten Günümüze Türkiye'de Yargı Süreçleri
Türkiye’de yargı sistemi, Osmanlı’dan devralınan mirasla birlikte Cumhuriyet’in ilk yıllarından itibaren sürekli bir reform arayışı içerisinde oldu. 1926’da yürürlüğe giren Türk Medeni Kanunu ve Türk Ceza Kanunu ile batı tipi bir hukuk sistemine geçiş yapılmış olsa da, bu düzenlemeler yargılamanın hızını artırmaktan çok, sistemin temellerini değiştirmeye odaklandı.

2000’li yılların başında Avrupa Birliği ile tam üyelik süreci çerçevesinde yapılan reformlarla birlikte yargı sisteminde modernleşme adımları atıldı. Bu dönemde istinaf mahkemelerinin kurulması, UYAP (Ulusal Yargı Ağı Projesi) sisteminin yaygınlaştırılması, mahkeme salonlarının teknolojik olarak donatılması gibi birçok adım atıldı.

Ancak ne yazık ki bu yapısal reformlar, yargılamaların süresini belirgin biçimde kısaltamadı. Bugün hâlâ ceza ve hukuk davalarının ortalama süresi yılları buluyor. Bazı karmaşık dosyalar için bu süre 7-8 yıla kadar uzayabiliyor. Bu da, hem maddi hem manevi anlamda bireylerin ciddi zarar görmesine sebep oluyor.

Uzayan Davaların Nedenleri
Yargı süreçlerinin uzamasının birçok nedeni bulunmakta:

Hakim ve Savcı Sayısının Yetersizliği: Türkiye’de artan nüfusa rağmen hâkim ve savcı sayısı yeterli hızda artmamaktadır. Bir hâkimin dosya yükü kimi zaman yılda binleri bulabiliyor.

Uzun Bilirkişi Raporu Beklemeleri: Mahkemeler bilirkişi raporlarına büyük ölçüde dayanmakta ve bu raporların hazırlanması aylar, hatta bazen yıllar sürebilmektedir.

İstinaf ve Temyiz Süreçlerinin Yoğunluğu: Davaların yerel mahkemelerden sonra istinaf ve Yargıtay aşamasına taşınması, süreci daha da uzatmakta. Yargıtay’daki dosya yoğunluğu kararların yıllar sonra çıkmasına neden olabiliyor.

Süreçlerin Kötüye Kullanılması: Tarafların çeşitli usul hileleriyle süreci uzatma girişimleri, sık sık yapılan süre talepleri, tanık gelmemeleri gibi durumlar mahkeme takvimini bozuyor.

Adli Tatil ve Bürokratik Engeller: Yaz aylarında verilen uzun adli tatil süreleri ve resmi yazışmalardaki yavaşlık, zaten yavaş işleyen süreci iyice ağırlaştırıyor.

Mağduriyetler Ne Boyutta?
Davaların uzaması, sadece hukuki bir sorun değil, sosyal ve psikolojik bir yara haline gelmiş durumda. Örneğin boşanma davası yıllarca süren bir kadın, şiddet gördüğü eşine karşı hâlâ resmi olarak evli statüsünde kalıyor. Haksız yere işten çıkarılan bir işçi, yıllarca süren dava sonucunda mahkemeyi kazansa bile işine dönemiyor, çünkü yıllar geçmiş oluyor. Ya da bir ceza davasında masum olduğu ortaya çıkan bir sanık, beraatini aldıktan sonra bile toplumun gözünde “şüpheli” etiketiyle yaşamaya devam ediyor.

Bu durumlar, hukuk sistemine olan güveni zedeliyor. İnsanlar, “zaten yıllar sürer” diyerek dava açmaktan çekiniyor. Hukuk yoluyla hak aramanın yerini, kişisel hesaplaşmalar ya da sessizce kabullenmeler alıyor. Bu ise, sosyal barış ve adalet duygusunu tehdit ediyor.

Yargı Süreci Nasıl Hızlandırılabilir?
Sorun net, peki çözüm nerede? Elbette köklü bir reform şart. Ancak bu reform yalnızca mevzuat değişikliğiyle değil, zihniyet ve altyapı dönüşümüyle mümkün olabilir. İşte bazı somut adımlar:

Yargı Kadrosunun Güçlendirilmesi: Hâkim, savcı ve adliye personeli sayısının artırılması şart. Ancak sadece nicelik değil, nitelik de önemli. Liyakat temelli atama ve eğitim süreçleri geliştirilmeli.

Alternatif Uyuşmazlık Çözüm Yollarının Yaygınlaştırılması: Arabuluculuk ve uzlaştırma sistemleri daha etkin kullanılmalı. Özellikle ticari ve aile davalarında mahkemeye gitmeden çözüm desteklenmeli.

Teknolojik Altyapının Geliştirilmesi: UYAP gibi dijital sistemler daha etkin hâle getirilmeli, e-duruşma sistemleri yaygınlaştırılmalı. Evrak temelli uzun süreçler kısaltılmalı.

İdari ve Bürokratik Yükün Azaltılması: Mahkemelerin önündeki gereksiz bürokrasi kaldırılmalı. Adli tatil uygulaması gözden geçirilmeli.

Etkin Denetim Mekanizmaları Kurulmalı: Yargı süreçlerini uzatan davranışlar ve usulsüzlükler denetlenmeli. Gereksiz süre talepleri, tanık gelmemeleri gibi durumlarda etkili yaptırımlar uygulanmalı.

Sonuç: Güçlü Yargı, Güçlü Toplum
Adaletin işleyişi, bir devletin temel taşlarından biridir. Yavaş işleyen bir yargı sistemi, sadece bireyleri değil, tüm toplumu yaralar. Türkiye’nin son yıllarda attığı bazı adımlar umut verici olsa da, halen köklü yapısal reformlara ihtiyaç duyulmaktadır. Hızlı, adil ve erişilebilir bir yargı sistemi kurmak sadece hukukçuların değil, tüm toplumun sorumluluğudur.

Unutulmamalıdır ki, adalet yalnızca mahkeme salonlarında değil, zamanla birlikte gelen bir ihtiyaçtır. Geciken adalet, eksik adalettir. Ulu Önder Mustafa Kemal ATATÜRK'ün dediği gibi; "Adalet Mülkün Temelidir". Ahmet TEKİN

Neler Söylendi?
DİĞER HABERLER
EuroBasket 2025'te çeyrek final maçları tamamlandı

EuroBasket 2025'te çeyrek final maçları tamamlandı

10-09-2025 - Gündem

37 ile yeni emniyet müdürü atandı

37 ile yeni emniyet müdürü atandı

11-09-2025 - Gündem