Beklemek…
Bazen bir sesin, bazen bir insanın, bazen sadece bir ihtimalin kapısında dikilmek…
İnsanı en çok büyüten de, en çok yıpratan da budur aslında.
Ben seni, tıpkı parkta salıncak sırası bekleyen bir çocuk gibi bekledim.
Biraz heyecanla, biraz sabırsızlıkla, biraz da o salıncağı bir başkasının kapacak korkusuyla.
Gözümü senden ayıramadan, elim kalbimde, nefesimi tutarak…
Gelir misin, gelmez misin… Bana mı dönersin, yoksa başka bir yüreğe mi?
Bekledim.
Çünkü kalbim vardı.
Çünkü hissettiğin şey büyüktü.
Çünkü bazen insan, olmak istediği tek yerin birinin kalbi olduğunu fark eder.
Beklemek, Büyümektir
Bekleyen insan, önce sabrı öğrenir.
Sonra kendine rağmen güçlü kalmayı…
Sonra da bir duyguyu taşımayı.
Bir çocuğun o narin sabrı, içimizde hâlâ bir yerlerde yaşıyormuş meğer.
Senin için beklerken bunu fark ettim.
Korku ile Heyecan Arasındaki İnce Çizgi
Çocukken salıncağı başkası kapmasın diye nasıl tetikte durursan…
İnsan sevdiğini beklerken de aynı tedirginlik vardır.
Ya o kişi gelmezse?
Ya başkasına giderse?
Ya senin gönlünce olmazsa?
İşte en büyük çelişki burada: Hem umudun var, hem korkun.
İnsan, En Çok Beklerken Kendisiyle Yüzleşir
Seni beklediğim anlarda fark ettim ki, aslında insan sevdiğini beklerken içindeki boşlukla tanışıyor.
Bu bekleyiş, bir insanı en gerçek hâline çeviren aynadır.
Korkularım çıktı karşıma, heveslerim, umudum, kırgınlığım…
Hepsi seni beklerken dizildi önüme.
Sevmek, Risk Almaktır
Salıncağa binmek bile bir risktir çocuk için.
Ya düşerse?
Ama yine de biner, yine de dener, yine de güvenir.
Ben de öyle yaptım.
Sevmek, insanın kalbini açmasıdır.
Ben açtım.
Belki de o yüzden bu kadar korktum.
Gözüm Hep Sende Kaldı
Tıpkı salıncak sırası bekleyen bir çocuğun, gözünü salıncaktan ayırmaması gibi…
Ben de gözümü senden ayıramadım.
Kalabalık geçse, zaman aksa, dünya benden habersiz dönse bile fark etmezdi.
Ben sadece seni düşündüm, seni bekledim, sana tutundum.
Her Bekleyişin Bir Bedeli Vardır
Beklemek insana sabır öğretir ama yıpratır da.
Her saniye, içten içe bir hesaplaşmadır.
“Değer mi?” diye düşünürsün.
Ve her seferinde “Evet” dersin.
Çünkü değer verdiğin şeyin adı bir kez konmuşsa, kalbini geri çekmek kolay değildir.
Belki de En Temizi Bu Bekleyişti
Çocukken salıncağa bindiğinde her şeyi unutursun ya…
Belki de seni beklemek bana bunu öğretti:
Heyecanını, korkunu, masumiyetini aynı anda taşıyabilmeyi.
Belki de bu bekleyiş, kalbimin en temiz hâliydi.
Bir Bekleyişin İçindeki Sessiz Fırtınalar
Seni beklerken fark ettim ki, insan beklediği şeyden çok daha fazlasını taşır içinde.
Bekleyiş sadece sana dair değildi; kendi içime dair bilmediğim kapıları da açıyordu.
Rüzgârın bile sessizleştiği, zamanın ağırlaştığı anlar olur ya…
Kalbin, kendi sesini duyar hale gelir.
Benim için öyleydi işte.
Sen gelirsin diye gözlerimi bir an bile senden ayırmadığım o zamanlarda, aslında en derinimde sakladığım duygularımın tek tek yüzeye çıktığını gördüm.
Beklemek, kalbi çıplak bırakırmış meğer.
Ne saklayacak bir duvar kalır insanda, ne de kaçacak bir yer.
Bütün duygu çıplaklığıyla orada, tam ortada durursun.
Bir çocuğun salıncak sırası beklerken duyduğu karışık hâl…
Heyecan mı, endişe mi, umut mu, kıskançlık mı…
Büyüyünce kaybettiğimiz sandığımız ama aslında hiç kaybetmediğimiz duygular…
Hepsi geri gelir.
Ben de hepsini birden yaşadım.
Korkunun İçine Gizlenen Umut
İtiraf etmesi zor ama…
Asıl korkum seni kaybetmek değildi; seni hiç sahip olamamak ihtimaliydi.
Bir çocuk için salıncağın başkası tarafından kapılması neyse, benim için de sen oydu.
Seni biri benden önce fark eder mi?
Benden önce sever mi?
Seni elimden alır mı?
Bu sorular, bir insanın içini kemiren en sessiz fırtınalardır.
Dışarıdan belli olmaz.
Gülersin, konuşursun, hayatına devam edersin…
Ama içten içe, “Ya olmazsa?” suskunluğu büyür.
İnsan seveceği kişiyi beklerken aslında iki duyguyu aynı anda taşır:
Kaybetme korkusu ve kazanma umudu.
Bu iki duygu birbirine zıt gibi görünür ama aslında sevginin içindeki en doğal ikilidir.
Ve ikisi bir arada olunca insan biraz çocuk, biraz yetişkin, biraz kırılgan, biraz da güçlü olur.
Seni beklerken bunu öğrendim.
Sevgi denen şey, insanı aynı anda hem güçsüz hem güçlü yapabiliyormuş.
İnsanı En Çok Bekleten, En Çok Sevdiğidir
Beklemek bir kabulleniş değildir; bir bağlılıktır.
Bir bağ kurmuşsan, bir gönül vermişsen, bir duyguyu kalbine mühürlemişsen…
İnsanın ayakları geri dönmez.
Gitmek kolaydır ama kopmak zordur.
Ben de kopamadım.
Seninle ilgili düşüncelerim, tıpkı salıncağın ileri geri salınışı gibi, bazen en zirveye çıkıyor, bazen aşağı iniyordu.
Ama hiç durmuyordu.
Duramadı.
Birine değer verdiğin zaman, beklemeyi öğrenirsin.
Bu bekleyişte her şey kendini ele verir:
Sabrın, korkun, sevgin, dayanıklılığın, kırılganlığın…
Ben seni beklerken hepsini gördüm.
Ve anladım ki, insan en çok sevdiği için bekler.
Ve en çok sevdiği için acıtır kendini.
Bekleyenin İçinde Sessiz Bir Dua Vardır
Çocukken salıncağı beklerken içimizden şu geçer:
“Ne olur bitmesin, ne olur daha az sallansın ki sıra bir an önce bana gelsin…”
Büyüyünce de duygular çok benzer aslında:
“Ne olur bu kez olur, ne olur bu kez doğru kişi sensindir…”
Seni beklerken içimdeki duanın sesi hiç susmadı.
Kabul edilmesini beklediğim, içten bir yakarıştı bu.
Bir insanın tüm iyi yanı, tüm masumiyeti, tüm kırılganlığı böyle anlarda ortaya çıkar.
Belki bu yüzden beklemek insana yabancı gelmez.
Belki bu yüzden beklerken yıkılmayız.
Çünkü bekleyiş, duanın en sessiz hâlidir.
Çocuk Kalmayı Bilen Kalpler Daha Gerçek Sever
Seni beklerken şunu fark ettim:
İnsan, çocukluğunu kaybettiğinde değil, duygularını saklamayı öğrendiğinde yaşlanıyor.
Oysa seni beklerken içimdeki çocuk hiç susmadı.
Salıncağı bekleyen bir çocuğun gözlerindeki ışıltı gibi, ben de seni düşünürken aynı ışığı taşıdım.
Bu, yenilmişlik değil…
Bu, “Ben hâlâ hissedebiliyorum” diyebilmenin en saf hâliydi.
Büyümek, duyguların üstünü küllendirmekse…
Ben seni beklerken büyümedim.
Büyümek istemedim.
Belki de en doğru yapılan şey buydu.
Beklemek, İnsanın Kendini Tamamlamasıdır
Seni beklerken fark ettim ki, ben sadece seni değil…
Kendimi de arıyormuşum.
Bir insanı ‘beklemek’, bazen o insanda kendini bulma hayalidir.
Bir parça eksiktir belki içinden…
Onu tamamlayacak olanın sen olduğuna inanırsın.
Belki de bu yüzden bu kadar bekledim.
Çünkü seni beklerken, kendime bile itiraf edemediğim bir şeyi fark ettim:
Sen gelince tamamlanacağımı sanıyordum.
Ama zaman öğretti ki, insan kendini tamamlamadan başkasında tamamlanamaz.
Bu bekleyiş bana hem seni, hem kendimi, hem de eksikliklerimi gösterdi.
Ve Yine de Bekledim… Çünkü İçimde Bir Yer Sana Aitti
Tüm korkulara, tüm ihtimallere, tüm belirsizliklere rağmen…
Yine bekledim.
Çünkü içimde bir yer vardı, senin adınla atan.
Bir başkasına veremeyeceğim kadar özel, kıymetli, temiz bir yer…
Bazen insanlar bekledikleri için aptal sanılır…
Ama bekleyemeyenler bilmez:
Birini beklemek, en büyük cesaretlerden biridir.
Ben de cesur oldum.
Belki kaybettim, belki kazandım…
Ama bir şeyi net biliyorum:
Seni beklerken içimdeki en gerçek hâlimle tanıştım.
Son Söz
Ben seni gerçekten bekledim.
Bir çocuğun salıncağı beklerkenki masumiyetiyle, içtenliğiyle, saf hevesiyle…
Gelişine sevinecek, gidişine üzülecek, ama yine de bekleyecek kadar dürüst bir kalple.
Her insanın içinde böyle bir çocuk vardır; kimi saklar, kimi saklayamaz.
Ben saklayamadım.
Çünkü beklediğim kişi sendin. Ahmet Tekin





















