Sevmek Başkadır, Beklemek Bambaşka Bir Hikâye
Sevgi, İlk Bakışta Başlar...
Birini sevmek kolaydır derler, gerçekten de öyledir. Bazen bir tebessüm yeter, bazen bir cümle kalbe dokunur. Sevgi çoğu zaman beklenmedik bir anda çarpar kapıyı. Sorgulamazsın, hesap yapmazsın; sadece hissedersin. Kalp, başka bir kalbin sesini duymuştur artık. Gözlerin başka gözlerde sabitlenir, aklın bir isme demir atar.
Ama işte tam burada başlar hayatın bize sorduğu en zor sorulardan biri:
"Sevdiğin için bekleyebilecek misin?"
Çünkü sevmek bir kıvılcımdır, beklemekse o kıvılcımı söndürmeden içinde taşıyabilmektir. Sevgiyi korumak, sabretmek ve zamanın getirdiği tüm sınavlara göğüs germektir beklemek. Ve herkes buna hazır değildir.
Beklemek, Kalbin Cesaretidir
Beklemek, sandığımız gibi pasif bir bekleyiş değildir. O, kalbin en güçlü eylemlerinden biridir. Çünkü beklemek, vazgeçmemektir. Bir umut uğruna, bir ihtimal uğruna inatla, sadakatle, kararlılıkla kalabilmektir.
Her gün gözünün değdiği saate anlam yüklemektir. Her gece “Belki yarın gelir” diye uyumaktır. Telefonun her titreyişiyle heyecanlanmak ama o mesajı yine ondan bulamayınca da yıkılmadan devam etmektir.
Çünkü beklemek, kalpten verilen bir söz gibidir:
“Senin yokluğunda bile seni sevmeye devam edeceğim.”
Zamanın Sabrıyla Sınanmak
İnsan ruhu beklerken değişir. İlk başlarda heyecan vardır, umut yüksektir. Fakat zaman geçtikçe sabır yıpranır, beklenti ağırlaşır. Geceler uzar, sessizlik daha derinleşir. Ve o sessizlikte insan en çok kendisiyle yüzleşir. Sevgi gerçekten kalıcı mı? Yoksa sadece bir anlık heves miydi?
Zaman, sevginin samimiyetini test eder.
Çünkü gerçek sevgi, zamanla çürüyorsa zaten o en başta eksik kurulmuştur.
Ama zamanla daha da kök salıyorsa, işte o zaman kıymetlidir.
Modern Zamanlarda Beklemenin Yalnızlığı
Bugünlerde insanlar ne yazık ki sabırsız. Her şeyin hızlandığı, her duygunun anında yaşandığı bir çağda, beklemek neredeyse unutulmuş bir eylem haline geldi.
Bir mesaj geç gelince hemen küslükler başlıyor. Bir görüşme iptal edilince sevgi sorgulanıyor. İnsanlar duygularına bile zaman tanımıyor artık. Çünkü herkesin hayatında "vakit kaybı" endişesi var.
Ama gerçek şu ki, en kıymetli şeyler zamanla olur.
Sevdiğin insan bir sebep yüzünden gelemiyorsa, onu bekleyebilmek bir zarafet, bir iç huzur meselesidir. Ama modern insan, her şeyi çabucak yaşayıp tüketmek istiyor. Bekleyemiyor çünkü alışık değil. Çünkü sabır, tüketim kültürünün ezberine ters düşüyor.
Vazgeçmeden Sevmek: Bekleyen Kazanır mı?
Elbette beklemek her zaman kavuşmayla sonuçlanmaz. Kimi zaman o çok sevdiğin insan bir daha hiç dönmez. Kimi zaman sen beklerken o unutmuştur. Ama yine de bekleyen insan kaybetmez. Çünkü o, duygusunun arkasında durmuş, sevgisine sahip çıkmıştır.
Bugün hâlâ bazı aşk hikâyeleri dillerdeyse, nedeni sadece sevgi değil; bekleyişin kutsallığıdır. Beklemek, aşkı masal yapan detaydır. Kavuşan iki sevgiliyi yücelten şey, ayrılıkla yoğrulmuş sadakatleridir. Yoksa anlık tutkulu yakınlıklar her köşe başında yaşanıyor zaten. Ama yıllarca sevdiğini unutmayan, onun için dua eden, her güne “Bugün gelir mi?” diye başlayan insanların aşkı bambaşkadır.
Herkes Sevebilir... Ama Herkes Bekleyemez
Bu yüzden sevmekle beklemek arasındaki fark, aslında bir insanın karakterini gösterir.
Sevgi bir duygudur ama bekleyiş bir duruştur.
Sevgi içgüdüsel olabilir ama bekleyiş bilinçli bir tercihtir.
Sevgide herkes eşit olabilir; ama bekleyişte insan ayrılır. Kimileri ilk zorlukta vazgeçer, kimileri yıllar geçse bile içinde bir umut kırıntısını diri tutar.
Ve aslında gerçek sevgi, en çok da o umut kırıntısında yaşar. O küçük kıvılcımı söndürmeden taşıyabilmektir mesele.
Sonsuz Bekleyiş Mümkün mü?
İnsanın sabrı sınırsız mıdır? Beklemek ne zamana kadar doğrudur? Bu soruların cevabı kişiye ve sevginin derinliğine göre değişir. Ancak şurası kesin: Bekleyişin bir ömrü vardır ama aşkın varsa, o ömür uzayabilir.
Bazı insanlar bir mevsimi, bazıları bir yılı bekler. Ama bazıları, kalbinin sahibini bir ömür boyu beklemeye gönüllüdür. Bu insanlar için zamanın önemi yoktur. Onlar için önemli olan, bekledikleri kişidir. Her geçen gün, bir hatırayı daha büyütür içlerinde.
Bu bekleyiş bazen yıllara yayılır ve insanı dönüştürür. Ya daha güçlü bir kalp çıkar ortaya ya da yorgun bir yalnızlık. Fakat her iki halde de beklemek, insana kendisini tanıtan, iç dünyasını derinleştiren bir yolculuktur.
Kavuşamamak da Bir Aşk Hâlidir
Toplum olarak kavuşmayı mutlu son sayarız. Bir hikâye varsa sonunda kavuşma olmalı deriz. Ama unuturuz ki, en büyük aşklar, bazen hiç kavuşamayanlar arasında yaşanır. Çünkü kavuşamayanların aşkı zamanla efsaneleşir. Onların sevgisi ete kemiğe bürünmemiştir; bu yüzden hiç kirlenmemiştir.
Kavuşamamak, sevdadan eksiltmez. Aksine ona bir derinlik, bir sonsuzluk katar. Belki dokunamazsın, belki konuşamazsın ama kalbinin içinde bir yer var ki, her zaman ona aittir. Ve bu, kimsenin elinden alamayacağı, zamana yenilmeyecek kadar güçlü bir sevgidir.
Bazen kavuşamayanlar, gerçekten sevenlerdir. Çünkü onların aşkı, beklentisizdir. Bir “olur mu?” sorusuna değil, bir “olsun da nasıl olursa olsun” duasına tutunmuştur.
Beklemek Sadece Birini Değil, Kendini de Sevmektir
Çoğu zaman insanlar beklemeyi yalnızca bir başkası için yapılan bir fedakârlık zanneder. Oysa beklemek, bir tür kendini tanıma biçimidir de. Sabretmeyi öğrenirken kendinle yüzleşir, duygularını tanır, sınırlarını fark edersin.
Beklediğin süre boyunca kendine zaman tanırsın, eksiklerini görürsün, belki de büyürsün. Bazen sadece o kişiyi değil, kendi içindeki sevgiyi de bekliyorsundur. Belki de o kişi gelene kadar, senin önce kendine gelmen gerekiyordur.
Çünkü bazen gerçek sevgi, önce kendine duyduğun saygıyla başlar. Sabırlı olmak, sebat etmek, iç sesini dinlemek... Bunların hepsi seni daha olgun bir insana dönüştürür. Ve belki de o beklediğin insan geldiğinde, sen artık bambaşka, çok daha hazır bir sen olmuşsundur.
Son Söz: Beklemek, Sevgiyi Zamana Emanet Etmektir
Sevmek, "Seni seviyorum" demektir.
Beklemek ise, “Senin yokluğunda da seni seviyorum” diyebilmektir.
Sevgi güzel, evet. Ama asıl güzellik, o sevginin zaman içinde değişmeden, eksilmeden kalabilmesidir. İşte o zaman aşk, bir masal değil; gerçeğin ta kendisi olur.
Unutma:
Birini sevmek güzel, ama beklemek... İşte o, gerçek sevdanın adıdır.
Herkes sever. Ama herkes bekleyemez.
Çünkü beklemek sabır ister, vefa ister, yürek ister.
Ben Hep Sevilmek İstediğim Gibi Sevdim
Kendi Kalbimden Başladım Sevmeye
Bazı insanlar sevgiyi dışarıda arar; ben içimde buldum. Çünkü ben sevilmeyi nasıl hayal ettiysem, bir başkasını da o hayalin sıcaklığıyla sevdim.
Korundum mu? Hayır. Kırıldım mı? Evet, çokça. Ama yine de sevgimden hiç vazgeçmedim. Çünkü biliyordum ki, sevgi önce içten gelir. Ve ben hiçbir zaman birini yarım sevmedim.
Herkesin sevgi anlayışı farklıdır; kimisi ilgiyle, kimisi sözlerle, kimisi varlığıyla sever. Ben ise, sevilmek istediğim gibi sevdim.
Yani koşulsuzca, sabırla, anlayışla…
Bir gün gider diye korkmadan, beklenti koymadan. Kalbimin en yumuşak yerinden tuttum ellerini sevdiğim insanların. Onlar bunu fark etti mi bilmiyorum, ama ben hep hissettirdim.
Karşılık Beklemeden Sevmek: Bir Cesaret İşidir
Zor olan, birinin seni aynı şekilde sevip sevmeyeceğini bilmeden sevmektir.
Ben bu zoru seçtim. Çünkü sevgide hesap yapmak bana göre değildi. Sevdiğimde, bir gün döner mi, aynı duyguyu paylaşır mı, beni benim gibi anlar mı diye düşünmedim.
Çünkü bana göre sevgi, bir gönül armağanıdır.
Ve armağan, karşılık beklenmeden verilir.
Bazıları bunu zayıflık sandı.
Oysa bu, en büyük cesaretti: Kırılmayı göze alarak sevmek.
Karşılık görmeyince eksilmek yerine daha da derinleşmek…
Ben sevgiyi ticaret gibi görmedim.
Benim kalbim, karşılıksız da olsa, güzelliği içinde saklayan bir bahçeydi.
Kimse Gibi Olmadım, Kendim Gibi Sevdim
Ne moda aşklara uyum sağladım, ne başkalarının sevgisine özenip sevdim.
Ben kendi iç sesime kulak verdim.
Başkasının gösterdiği sevgi şekillerine değil, kendi yüreğimin diline güvendim.
Çünkü samimiyet, başkasını taklit ederek değil, içinden geldiği gibi davranarak yaşanır.
Ben birini sevdiğimde, onun hangi çiçeği sevdiğini öğrendim. Hangi şarkıda gülümsediğini, hangi filmde ağladığını. Çünkü ben öyle bir sevgiyi hak ettiğimi düşündüm: Detaylarda var olan, emekle büyüyen bir sevgi.
Ben başkası nasıl severse öyle sevmedim.
Ben nasıl sevilmek istiyorsam, öyle sevdim.
Kırılgan, içten, koruyucu, derin…
Yani belki "fazla" gelen bir sevgiyle.
Ama benimki buydu. Azı değil, çoğu.
Sevgi Bir Ayna Gibidir, Ama Herkes Aynaya Bakmaz
Ben sevgimi verirken hep bir yansıma bekledim. Değil bir teşekkür, bir bakış bile yeterdi bazen.
Ama şunu fark ettim:
Sevgi, ayna gibidir; ama herkes aynaya bakacak cesareti gösteremez.
Bazıları sadece sevilmek ister, sevmeyi bilmez.
Bazıları ise alışkın değildir böyle bir sevgiye, ürker.
Çünkü derin sevgiler, yüzeysel hayatları zorlar.
Ben, beni korkutmayan bir sevgi düşledim.
Birine güvenirken yüreğimi saklamak zorunda kalmadığım bir sevgi.
Ve karşılığını bulamasam bile, o sevgiyi vermekten hiç pişman olmadım.
Çünkü bu, benim gerçeğimdi.
Ben kendim gibi sevdim, sahici sevdim.
Zaten başka türlüsü elimden gelmezdi.
Sevgimde Hesap Yoktu, Sadece Niyet Vardı
Birine “Ben seni olduğun gibi sevdim” diyebilmek kolay değildir.
Ama ben bunu çokça dedim.
Kimseyi değiştirmeye çalışmadım. Onun olması gerektiği gibi değil, olduğu gibi sevdim. Çünkü ben de öyle sevilmek istedim.
Yaralarım sarılsın, yorgunluğum anlaşılsın, yanımda susulabilsin istedim.
Ben sevdiklerime bunu sundum.
Onların iç sesi oldum, yanında olmadan bile yanında olmayı bildim.
Ama çoğu zaman sevgimin kıymeti, yokluğumda anlaşıldı.
Ve bu, sevilmek isteyen kalbimin en büyük sınavıydı.
Sevmenin kolay, kıymet bilmenin zor olduğunu yaşayarak öğrendim.
Sıradanlığın Değil, Derinliğin Peşindeydim
Benim sevgim süslü kelimelerle değil, küçük anlarla büyüdü.
Bir mesajda, bir bekleyişte, bir sarılmada yaşadı.
Çünkü ben gündelik heveslerin değil, kalıcı derinliklerin peşindeydim.
Sevdiğim insanın gözlerine baktığımda, onun yorgunluğunu anlayacak kadar içten bir sevgiyle yaklaştım.
Ama ne yazık ki günümüz ilişkileri hızla tüketilen hislerden ibaret.
Kimse zaman ayırmak, anlamak, emek vermek istemiyor.
Herkes sevilmek istiyor ama kimse sevmeye niyetli değil.
Ben ise bu dünyaya inat, sevdim.
Sevdiğim insanların yükünü almaya çalıştım.
Çünkü bana göre sevgi, sadece güzel günlerin değil; en zor anların da ortaklığıydı.
Son Söz: Sevmek Yetmedi Ama Yine De Eksik Kalmadım
Ben sevilmek istediğim gibi sevdim.
Kırıldım mı? Evet.
Yalnız kaldım mı? Çok.
Ama vicdanım hep rahattı. Çünkü kalbimi saklamadım.
Eksik sevmekle değil, fazla sevmekle suçlandım.
Olsun. Ben eksik sevmeyi hiç beceremedim zaten.
Çünkü benim sevgim, sevgi dilenen bir kalpten değil, sevgi sunan bir yürekten geliyordu.
Ve bilirim ki bu dünyada bazı insanlar vardır, sadece sevmek için doğmuştur.
Ben onlardan biriyim.
Kendim gibi sevdim.
Bir gün, birileri de beni öyle sevebilir umuduyla… Ahmet Tekin

Genel Yayın Yönetmeni