Adalet Sistemi: Güçlüler İçin Özgürlük, Zayıflar İçin Cezalandırma mı?

Adalet kelimesi, çoğu zaman soyut bir kavram gibi görünse de bir ülkenin tüm damarlarında dolaşan en somut gerçektir aslında.

Gündem 1398899 kez okundu.

Adalet Sistemi: Güçlüler İçin Özgürlük, Zayıflar İçin Cezalandırma mı?

Adalet kelimesi, çoğu zaman soyut bir kavram gibi görünse de bir ülkenin tüm damarlarında dolaşan en somut gerçektir aslında. Eğer adalet yerini bulmuyorsa, hukuk herkese eşit mesafede durmuyorsa, orada yaşayan toplumun tüm katmanlarında güvensizlik, huzursuzluk ve öfke birikmeye başlar. Ne yazık ki, Türkiye'de uzun süredir bu kavram tartışmalı bir noktada duruyor: “Adalet sistemi güçlüler için bir kalkan, zayıflar için bir sopa mı oldu?”

Bu sorunun cevabı, sokaktaki vatandaşın günlük deneyiminde gizli. Bir vatandaşın adaletle ilk teması genellikle bir haksızlığa uğradığında başlar. Ancak bu temasın sonunda aldığı cevap çoğu zaman kişiye göre değişir. Güçlü, bağlantılı, ekonomik veya siyasi olarak etkili olanlar için adalet; dosyaların hızla işlediği, kararların lehine çıktığı, medyanın sessiz kaldığı bir süreçtir. Oysa zayıf olan, sıradan yurttaş için adalet, yıllarca süren davalar, yüksek masraflar, karmaşık prosedürler ve sonunda çoğu zaman hüsrandır.

Hukukun Göz Bandı Düştü Mü?

“Adaletin gözü bağlıdır” sözü, mahkemelerin tarafsız olması gerektiğini ifade eder. Ancak Türkiye'de bu göz bandı çoktan düşmüş gibi görünüyor. Özellikle politik davalarda, medyatik olaylarda ya da kamuoyunun yakından takip ettiği yargı süreçlerinde tarafsızlık duygusu sık sık sorgulanıyor. Hükümete yakın bir iş insanı yolsuzlukla suçlandığında dava açılmadan önce beraat etmiş gibi davranılıyor. Öte yandan, sosyal medyada eleştirel bir paylaşım yapan bir genç, sabahın erken saatlerinde gözaltına alınabiliyor.

Bu çarpıklık sadece cezai yargılamalarda değil, idari ve sivil davalarda da kendini gösteriyor. Kamudan ihale alan bir şirketle yaşanan hukuki bir ihtilaf, şirketin lehine sonuçlanabiliyor. Oysa sıradan bir vatandaş, aynı sistem içinde hak ararken defalarca engelle karşılaşabiliyor. Yargının tarafsız olmadığı algısı, insanların devlete olan güvenini de zedeliyor. Bu noktada karşımıza çıkan büyük bir tehlike var: Adalete olan güvenin sarsılması, hukuka olan saygıyı da yok ediyor. Bu da toplumun kendi içinde çözülmesine, hatta zamanla "güçlünün hukuku" anlayışının normalleşmesine yol açıyor.

Zayıfların Taşıdığı Yük

Sistemin zayıfları, çoğunlukla dar gelirli vatandaşlar, kadınlar, gençler, muhalifler ve azınlık gruplarıdır. Onlar için hukuk sistemine başvurmak bile başlı başına bir cesaret işidir. Maddi olarak dava açmak ve sürdürmek zaten zordur. Avukat ücretleri, dava harçları, bilirkişi giderleri derken, adalet çoğu zaman “parası olanın ulaşabildiği bir hizmet” gibi algılanır. Oysa anayasa herkesin hukuki güvenlik içinde yaşama hakkına sahip olduğunu söyler. Ama gerçekte bu hak, çoğu insan için sadece kağıt üstündedir.

Kadın cinayetleri örneğini ele alalım. Sayısız kadın, defalarca polise başvurmasına rağmen korunamıyor. Koruma kararları yetersiz kalıyor, faillerin sabıka geçmişi olmasına rağmen ellerini kollarını sallayarak aramızda dolaşabiliyorlar. Cinayet işlendikten sonra ise “tahrik indirimi”, “iyi hal indirimi” gibi gerekçelerle yargı, mağdurun değil failin yanında duruyormuş gibi bir algı yaratıyor.

Benzer şekilde işçi hakları söz konusu olduğunda da tablo pek farklı değil. Büyük şirketler, işten çıkardıkları çalışanlara tazminat ödememek için türlü yollar denerken, emekçi vatandaş aylarca, hatta yıllarca süren dava süreçlerinde hem maddi hem manevi olarak tükeniyor. Yine güçlü olan kazanıyor, zayıf olan yıpranıyor.

Adaletin Zamanı ve İmzası

Türkiye’de yargının bir diğer büyük problemi ise “zamanlama”dır. “Geciken adalet, adalet değildir” sözü boşuna söylenmemiştir. Basit bir dava yıllarca sürerken, siyasi atmosfer değiştiğinde kararlar da değişebiliyor. Bu durum, yargının bağımsızlığına olan güveni iyice sarsıyor. Anayasa Mahkemesi’nin ya da Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarının dahi uygulanmadığı bir sistemde, vatandaş nasıl olur da iç hukuk yollarına güvenebilir?

Ayrıca bazı davalarda adeta siyasi bir elin “şimdi zamanı değil” diyerek dosyayı rafa kaldırdığı, “şimdi zamanı geldi” diyerek tekrar raftan indirdiği hissi yaygın. Bu da yargının mekanik bir sistem olmaktan çıkıp, siyasal süreçlerin parçası haline geldiği izlenimini yaratıyor. Hukukun üstünlüğü yerine, üstünlerin hukukunu görmek, toplumun adalet duygusunu temelden sarsıyor.

Çıkış Var mı?

Elbette adaletsizlik kader değildir. Türkiye’de çok sayıda vicdanlı, tarafsız ve ilkeli hukukçu hâlâ görev yapmaktadır. Ancak bu sistemsel sorunların çözümü için sadece bireysel çabalar yetmez. Gerçek bir yargı reformu, sadece kanun değişiklikleriyle değil, zihniyet değişikliğiyle mümkündür. Yargı bağımsızlığının sağlanması, hâkim ve savcıların görevlerini baskı altında kalmadan yapabilmeleri, hukuk eğitimine insan hakları temelli yaklaşımın kazandırılması, avukatlık mesleğinin itibarının artırılması gibi adımlar hayati önem taşır.

Ayrıca vatandaş olarak da adalet talebimizi yüksek sesle dile getirmeliyiz. Sessiz kalmak, adaletsizliğin normalleşmesine zemin hazırlar. Toplum olarak adaletin sadece mahkeme salonlarında değil, sokakta, okulda, işyerinde de var olması için mücadele etmeliyiz.

Ayrıca büyük düşünür Aristotelesin anıtında yazan 8 maddeyi tekrar hatırlatmak isterim:

  1. "Âlem bir bostandır, onun koruyucusu devlettir."
  2. "Devlet bir otoritedir, onun bekçisi kanundur."
  3. "Kanun bir idaredir, onu uygulayan hükümettir."
  4. "Hükümet bir çobandır, onun yardımcısı askerdir."
  5. "Asker bir yardımcıdır, onun güvencesi maldır."
  6. "Mal bir azıktır, onu kazanan vatandaştır."
  7. "Vatandaş itaatkârdır, onu itaat altında tutan adalettir."
  8. "Adalet sevimlidir, âlemin mutluluğu da adaletledir."

Sonuç Yerine

Türkiye’de adalet sistemi uzun süredir büyük bir sorgulama sürecinin içindedir. Güçlülere karşı nazik, zayıflara karşı sert bir hukuk sistemi; toplumu yıkan, bireyi yalnızlaştıran, devleti ise meşruiyet krizine sürükleyen bir yapıdır. Adalet, ancak herkes için varsa anlamlıdır. Güçlülere özgürlük, zayıflara ceza dağıtan bir sistem ise adalet değil; sadece bir tiyatro sahnesidir. Ve bu sahnede hep aynı karakterler kazanırken, halk her seferinde seyirci olmaya mahkûm kalır.

Ama unutmayalım: Gerçek adalet, bir gün herkes için lazım olacak.  Ahmet TEKİN

Neler Söylendi?
DİĞER HABERLER
EuroBasket 2025'te çeyrek final maçları tamamlandı

EuroBasket 2025'te çeyrek final maçları tamamlandı

10-09-2025 - Gündem

37 ile yeni emniyet müdürü atandı

37 ile yeni emniyet müdürü atandı

11-09-2025 - Gündem