Bazı sorular vardır ki cevabı yıllar geçse de tam olarak bulunamaz. Kimi zaman bir vedanın eşiğinde, kimi zaman bir ayrılığın kıyısında, kimi zaman da hayatın tam ortasında yankılanır durur: Seven insan veda eder mi?
İnsan, en çok sevdiklerine veda ederken susar. Dudaklarından dökülmeyen her kelime, yüreğinde yankılanır. Çünkü gerçek bir sevgi, kelimelere ihtiyaç duymaz; orada, gözlerin en derininde, titreyen bir bakışın içinde saklıdır. Ama gitmek gerekir bazen. Kalmak, daha çok yıpratmaktır; sevmek, bazen vazgeçmeyi de bilmektir. İşte en çok da burada can acıtır sorunun cevabı…
Veda Etmek Bir Terk mi, Yoksa Bir Fedakârlık mı?
Her ayrılık bir vazgeçiş midir, yoksa bir teslimiyet mi? Gerçekten seven biri, karşısındaki için gitmeyi göze alabilir mi? Belki de en büyüğü budur aşkın: Gitmeyi bile sevgiyle yapmak, arkada kırık dökük hatıralar bırakmamak. Belki de veda etmek, “ben seni senden bile çok sevdim ama kendimden geçtim” demenin en sessiz hâlidir.
Seven insan veda eder. Ama her yüreğin kaldırabileceği bir veda değildir bu. Öyle bir veda ki; ne gözyaşı dökersin ne de sesin titrer. Sadece yürürsün, arkanı dönmeden. Bilirsin çünkü, dönersen kalırsın. Ve kalırsan ikiniz de eksilirsiniz.
Kalmak Cesaret, Gitmek Yürek İster
Kimileri kalmayı bir cesaret sanır, kimileri gitmeyi zayıflık. Oysa tam tersi… Kalmak, bazen alışkanlıkların esiri olmaktır. Gitmek ise derin bir sevdanın, kendini yakan ama karşısındakini koruyan son hâlidir. Bunu yalnızca gerçek sevenler bilir.
Gerçekten sevdin mi birini, onun gülüşünü ezberlersin. Kaşlarını çatışını, sustuğu anları bile hatırlarsın. En iyi ihtimali bile onunla kurarsın. Ve gün gelir, hayatın acımasız gerçekleri seni bir seçim yapmaya zorlar: Ya kendinden vazgeçip kalacaksın, ya da sevdiğinden vazgeçip gideceksin. İşte burada başlar asıl veda.
Seven insan veda eder. Çünkü bazen sevmek, sadece sarılmak değil; özgür bırakmaktır. Her “kal” çağrısı bir zincir, her “gitme” feryadı bir bencillik olabilir. O yüzden bazen sessizce çekip gitmek, en temiz sevgi biçimidir.
Veda Edilen Bilmez Gidenin İçini
Biri kalır, diğeri gider. Kalan, hep gidenin rahat olduğunu sanır. Oysa ne çok yanılır. Gitmek, sadece ayakların uzaklaşması değildir. Bazen en çok gidenin canı yanar. Gözyaşlarını içine akıtır, ağlamaz. Bir kelime bile etmeden, vedasını kalbine gömer. Ve yıllar geçse de bazı anlar içini sızlatır: O son bakış, son sessizlik, son sarılış… Çünkü seven bir insan, yalnızca bir kişiden değil; birlikte kurduğu hayallerden, geleceğinden, içindeki “biz”den vazgeçer.
Veda etmek kolay değildir. Hele ki birini delicesine sevmişsen, gözünün içine bakarak “elveda” demek yürek ister. Ve belki de en çok şunu düşündürür insana: “Acaba hiç sevilmedim mi?” Oysa sevildin. Belki de öyle çok sevildin ki… Gitmek gerekti.
Vedalar Her Zaman Kapanış Değildir
Bazen insanlar gider, ama kalır. Kalbinde, aklında, ruhunda... Varlığı yoklukla değiştirirsin ama izi asla silinmez. Her veda bir kapanış değildir aslında. Bazen hayat sadece seni başka bir mevsime çağırır. Ve mevsimler değiştiğinde, sen de değişirsin. Ama bazı duygular, dört mevsim aynı kalır.
Vedalar, bazen yeni başlangıçların kapısını açar. Ama o kapıyı aralarken geride bıraktığın insan, her an gözlerinin önündedir. Her “merhaba”da onun eksikliğini biraz daha hissedersin. Çünkü bazı insanlar, hayatından gitse de ruhunun duvarlarına yazılı kalır.
Sevgi Bazen Aynı Yolda Kalmak Değil, Yol Vermektir
Gerçek sevgide sahip olma arzusu değil, özgür bırakma cesareti yatar. Birini gerçekten seviyorsan, onun mutlu olabileceği yolu açmak istersin; o yol senin yolun olmasa bile. İşte bu, sevmenin en ağır sınavlarından biridir.
Bazen aynı yolda yürümek mümkün değildir. Hayat, yönleri ayırır. Kimi zaman hayaller çatışır, kimi zaman zamanlama yanlıştır. Ve o zaman anlarsın: Sevgi, illa ki birlikte kalmak değildir. Bazen iki insan da birbirini çok sever ama birbirine iyi gelmez. İşte o zaman, yol vermek gerekir. Ve bu en çok sevenin yüreğini kanatır.
Kendi Kalbinden Gitmek En Ağır Vedadır
Çoğu insan karşısındakine veda ettiğini sanır. Oysa bazı vedalar, sadece bir kişiden değil, kendi kalbinden gitmektir. Çünkü sen onu kalbinde öyle bir yere koymuşsundur ki, ayrılmak, içini parçalamakla eşdeğerdir.
Gözünü kapattığında ilk o gelir aklına, adını duyduğunda kalbin hala aynı hızda çarpar. Ama bilirsin: O artık hayatında değildir. Ve sen, bu gerçekle yaşamak zorundasındır. Her gün, kendi kalbine rağmen yaşamak… İşte bu, en ağır vedadır. Ve bunu da sadece gerçekten seven bir yürek anlayabilir.
Vedalar Aslında “Keşke”lerin Adıdır
Veda ederken konuşulmamış cümleler, yarım kalmış hikâyeler, “belki bir gün” diye saklanan umutlar vardır. Ve her veda, ardında bir “keşke” bırakır. Keşke daha çok zamanımız olsaydı... Keşke elimden tutarken son kez sana baksaydım... Keşke sana seni ne kadar çok sevdiğimi bir kez daha söyleseydim…
İnsanı en çok yakan, yarım kalanlardır. Ve bu yüzden vedalar, sadece gidişler değil; içinde gizlenmiş yüzlerce “keşke”nin sessiz ağıtlarıdır.
Bazen Gitmek, Kalmaktan Daha Sadıktır
Bunu anlatamazsın herkese. Çünkü çoğu insan sevgiye sahip olmak sanır. Oysa sevgiye sahip olunmaz, sadece yaşanır. Ve bazı sevgiler, çığlık çığlığa değil, sessizce yaşanır. Çünkü bazı veda cümleleri sadece kalpte yankılanır.
Seven insan veda eder mi?
Eder. Ama her veda bir unutuş değildir. Bazı vedalar, bir ömür taşınan sevgilerin suskun nişanesidir.
Belki de bu yüzden, yıllar geçse de bir şarkı çaldığında gözlerin dolar. Bir sokaktan geçerken kalbin sızlar. Çünkü bazı vedalar, sadece kelimelerle edilmez. Onlar içimize kazınır ve sessizce bizimle yaşar.
Ve en çok da şu cümlede özetlenir her şey:
“Seni hâlâ seviyorum ama artık gidemem; çünkü ben zaten gittim.” Ahmet TEKİN

Genel Yayın Yönetmeni