Cumhuriyet tarihimizde 12 Eylül 1980’de TSK yönetime el koydu. Elbette demokrasi açısından istenmeyen bir olay. Ama duygusal değil gerçekleri kötüde olsa analiz ederek ders alınmasının faydalı olacağını düşünüyorum. Bu bağlamda, o dönemde yaşanmış bazı kritik olaylara aşağıda değineceğim ve yorumu okuyuculara bırakıyorum.
Bu konuda, bazı siyasetçilerin devleti başarılı yönetemediklerinin gerekçesi olarak askeri vesayet uydurmasını bahane göstermelerine katılmıyorum. Üzülerek şark kurnazlığı diyorum. Başarısızlıklarını başkalarına atarak başarılı olunmaz kanaatindeyim. Ayrıca, Askeri vesayet paranoyası, Tarikatların ve Aşiret düzeninin yani orta çağ vesayetine yol açtı. Demokrasi ağır darbe aldı. Buna rağmen çoğumuz demokrasi var diyoruz. Halbuki, Tarikatların ve aşiret yani feodal sistemin yürüdüğü bir ülkede demokrasi ütopyadır. Bundan dolayı Atatürk Tarikatları kapattı ve Toprak Reformu Kanununu çıkararak feodal yapılanmaya sonlandırmak istedi ama ömrü vefa etmedi. Bizim siyasetçilerin çoğunun yeteneklerindeki eksikliklerden dolayı fırsat heba edildi.
Dünyanın cennet mekanlarından biri olan Marmara Denizi ve kıyıları turizm merkezi yapılması gerekirken Marmara Denizi balıkların yaşayamayacağı derecede kirletildi ve Deniz müsilaja teslim edildi. Günümüzde, İstanbullular ve Marmara’nın çevresinde yaşayan insanlar güney bölgelere seyahat ederek yaz tatiline gidiyorlar. Böylece büyük miktarda ekonomik zarar ve kayıplar meydana geliyor. Yalan mı? Bu açıklamayı, beceriksizliklerini askeri vesayete bağlayan siyasetçilere yapıyorum.
Dünyada Güney Kore, Almanya, İtalya, İsrail, Finlandiya gibi çok sayıda ülke savaşlar yaptılar, yenildiler ve ağır tahribata uğradılar ama 40-50 yıl içinde yine kalkındılar ve zenginleştiler. Biz neden bu devletler gibi olamıyoruz. Siyasetçilerimizin bu devletleri incelemelerini ve objektif yaklaşımla özeleştiri yapmalarını öneriyorum. Bu devletlerde siyasetin rant mekanizması olmadığını göreceklerdir
12 Eylül 1980'den Önce Yaşanmış Bazı Hayati Olaylar
- Ekonomik kriz vardı. Özellikle benzin, şeker ve yağ kıtlığı yaşanıyordu ve uzun kuyrukları oluşuyordu. Enflasyon takriben yüzde 60’ların üzerindeydi. Bugün pahalılık var ama kıtlık yok.
- Sağ, sol çatışmalarında her gün 15-20 vatandaşımız hayatını kaybediyordu. Çatışmalar, bir iç savaş eğilimi taşıyordu. Dolayısıyla büyük şehirlerde geceleri sokağa çıkılamıyordu.
- Üniversitelerde öğretim ve eğitim yapılamıyordu. Maalesef, çoğu kapalıydı.
- 1978’de APO, PKK Bölücü Terör Örgütünü kurdu. APO’cular adıyla, özellikle Güneydoğu Anadolu bölgesinde gasp, haraç yapıyor ve ajitasyon yöntemiyle “Zorla ve silah kullanarak halkı baskı altına almak” güçlenmeye ve büyümeye çalışıyordu. 12 Eylül Harekâtı olunca hepsi Suriye’ye kaçtı.
- Sıkı durun. İnanmıyorsanız köye giderek köylülere sorabilirsiniz. Barzani Hakkâri’ye yakın Çanaklı Köyünde, Talabani Peşmergeleri Şemdinli doğusunda Tekeli Köyünde karargâh kurmuşlar halktan haraç topluyorlardı. Bir ara Barzani ve Talabani Peşmergeleri arasında topraklarımızda silahlı çatışma bile meydana gelmiş. Ben 1987'de Hakkâri Dağ ve Komando Tugay Komutanlığına atandığımda. Birliklerime gitmeden önce Çanaklı ve Tekeli Köylerine gittim ve olayı köylülerden teyit ettim. Ama, Siyasetçilerin çoğu bu rezaleti bilmiyorlardı ve görmüyorlardı. 1980’den önce bir süre böyle devlet varmış.
- O zamanki Cumhurbaşkanımızın görev süresi dolmuştu. TBMM yeni cumhurbaşkanını aylar geçmesine rağmen seçemiyordu. Böyle olunca, siyasi kargaşa yaşanıyordu. 12 Eylül 1980 sırasında Cumhurbaşkanlığı vekaleten yürütülüyordu.
12 Eylül Harekâtı bu koşullarda gerçekleşti ve Askeri yönetim bazı hatalar da yaptı. Ama Anayasamıza ilk 4 maddenin konulması, bu maddelerin değiştirilemeyeceği ve teklif bile yapılamayacağının Anayasamızda yer almasını da stratejik bir öngörü olarak değerlendiriyorum.
Eleştiri ve yorumları okuyucularıma bırakıyorum. Tarihe doğru bilgiler geçsin diye bu özeti yazdım.
TERÖRSÜZ TÜRKİYE PROJESİNDE İLERİDE APO İLE SU PAZARLIĞI YAPACAK DURUMA DÜŞMEYELİM!
Anadolu’nun güvenliği ve jeostratejik gücü Doğu Anadolu'ya dayanır. Ayrıca, harp tarihini incelediğimizde doğudan gelen orduların savaşlarda çoğunlukla zafer elde ettiklerini görürüz. Ayrıca, gittikçe stratejik önemi artan su kaynakları ve barajlarımızın çoğu bu bölgededir. Dolayısıyla, Terörsüz Türkiye bana göre teslimiyet projesine endişeyle bakıyorum ve PKK’nın siyasallaşmasını ve büyümesini desteklemekten başka tehlike ve tuzaklarla dolu kumpas olarak değerlendiriyorum.
Kaygılarımı artıran olay. APO’ya gidip talimat alıp ültimatom verilmesini içime sindiremiyorum. Bu yöntem yenilmişiz izlenimi vermiyor mu? Veya zayıf pozisyonuna düşmüş olmuyor muyuz? Komisyon kurulmasını APO istedi ve muhalefet komisyonda olmazsa stratejik hata olur dedi. Bunun üzerine komisyon kuruldu. Atatürk’ün Partisiyim diyen de talimatı yerine getirdi.
Ayrıca, Komisyonda herkes dinleniyor ama OHAL valileri ve komutanları neden dinlenmiyor. Bu konuda gerçek uzmanlardan uzak kalınmıyor mu? Böyle olunca da, ileride APO ile su pazarlığı yapma korkusuna kapılıyorum.
Şunu herkes bilsin. PKK ile onun partisi DEM üzerinden pazarlık yapanlar ve taviz verenler önümüzdeki genel seçimde PKK ile savaşmış şehit, gazi ve kahramanlardan Köy Korucuları dahil 5 milyon oy potansiyelinden destek beklemesin. Şimdiki halde Zafer Partisi ve İyi Partiyi güvenilir buluyorum. Bu düşüncemi, şehit, gazi ve kahramanlara komutanlık yaptığım için vefa, onur ve vicdani bir görev bilinciyle tekrarlıyorum.
Altay Tokat E. Korg. 1999’da Emekli Oldu. Kıbrıs Gazisi, Başarılarından dolayı 5 madalya ile ödüllendirildi.

Genel Yayın Yönetmeni