Mehmetçiğin Postalı Destanlar Yazmıştır, Daha Temizdir ve Şereflidir!
Bir vatandaş, birisi hakkında; “Asker postalı yalıyor. Asker yat diyorsa yatıyor, kalk diyorsa kalkıyor” mealinde küçültücü bir beyanatta bulunmuş. Basında okudum.
Böyle talihsiz bir konuşma; Hedefteki adamdan daha çok Mehmetçiği yani Türk Askerini aşağılamaya yönelik bir izlenim yarattı. Belki amaç böyle olmayabilir ama kamuoyunda bu tür yorumlar yapıldığı da bir vakıa. Buna rağmen; Medyanın cılız ve sessiz hareket etmesi, güvenirliğine gölge düşürmüştür. Kanaatindeyim.
Mehmetçiğin postalı; Dünya âlem bilir ki tarihe altın harflerle geçen zaferleri kazanmış ve kahramanlık destanları yazmıştır. Mehmetçiğin postalı; Çok temizdir, şereflidir. Dosta güven verir, düşmana korku salar. Ama Yobazların ellerini ve onu öpenleri çağdışı tutum olarak görüyorum ve kompleksten kaynaklandığını değerlendiriyorum. Herkes konuşurken az konuşup öz konuşmalıdır. Mehmetçiği hedef alırsan kutular nerede? Diye bir soruyla muhatap olabilirsin vatandaş! Aksi takdirde; Kişiliği ve itibarı zarar görür.
Türkiye gibi coğrafi konumu, stratejik ve jeopolitik hassasiyetleri olan devletler de “Güçlü Ordu, Güçlü Devlet” kaçınılmaz. Bu konuları dikkate almadan rastgele konuşmak fayda sağlamaz.
Terörle Mücadelede Yaşanmış Öyküler Ya Da Anekdotlar!
1995 - 97 yıllarında Korgeneral olarak Diyarbakır'da Jandarma Asayiş komutanı idim. O dönemde Olağanüstü Hal Kanunu uygulanıyordu. Bu çerçevede yetkilerimiz ve imkânlarımız daha genişti. Dolayısıyla, PKK Bölücü Terör Örgütü ile başarılı mücadele ediyorduk. Bu kapsamda; Kimsenin yaşayamayacağı acı, tatlı çok sayıda olay yaşadık. Ders alınması amacıyla şimdilik 3 anekdotu aşağıda sunuyorum.
Çakının Öyküsü!
Askerin moral ve motivasyonunu yüksek düzeyde olması çok önemlidir ve komutanların önemli görevlerinden biridir. Bu nedenle, birlikler sık sık denetlenir veya ziyaret edilir. Ama ast birliklerin personeli komutanların birliğe fazla gelmelerini genellikle istemezler.
Bunu bildiğimden ve yapılan kutsal görevin bir anısı olsun diye; Herkesin bildiği İsviçre Ordu Çakısından esinlenerek binlerce çakı satın aldık ve üzerlerine; “J. ASYŞ. K.LIĞI 1996 ya da 1997” yazdırdık. Birliklere gittiğimde hatıra olsun diye bu çakılardan askerlere bolca veriyordum. Bu çakı verme olayı birliklere hemen yayılmış.
Bunun üzerine ve bir süre sonra birlik komutanları bana direkt telefon edip; “Komutanım bizim birliğe ne zaman geleceksiniz? Askerler Jandarma Asayiş Komutanımız ne zaman gelecek diye soruyor” demeye başladılar.
Bende; “Hayırdır. Ne oldu? Niçin soruyorlar?” deyince Komutanlar; “Hatıra Çakısı dağıtıyormuşsunuz. Askerler duymuşlar” diyorlardı. Birlik komutanların bu sözleri hoşuma gitti ve daha çok çakı dağıtmaya başladım.
Bu çakı olayı ile küçük bir ödülün ve jestlerin personelin moral ve motivasyonunu nasıl yükselttiğini bizzat yaşadım.
Korucunun Parayı Ütülemesi!
Hakkâri Dağ ve Komando Tugay Komutanı iken “1987-89” Şemdinli güneyinde Tütünlü Köy bölgesinde konuşlu Komando Taburunu denetlemeye gittim. Bu sırada, Tabur Komutanı Köy Koruculardan birini çağırdı ve övmeye başladı. Korucu olmayı çok istedi ama yaşı büyük olduğu için korucu yapamadık. Fakat bütün operasyona gönüllü katılır dedi. Korucuyla bende konuştum ve hoşuma gittiği için 50 TL çıkarıp ödül olarak verdim.
Korucu yaşlıydı ama sağlıklı ve zinde görünüyordu. Bir kaç hafta sonra bu Tabura tekrar gittim. Tabur Komutanı; “Verdiğiniz parayı Korucu ne yapmış biliyor musunuz Komutanım?” dedi. Ne yapmış? dedim.
Bunun üzerine korucuyu çağırdı ve “Komutanın verdiği para bitti mi?” diye sorunca Korucu “O parayı ütüledim. Cüzdanıma koydum. Ben o parayı harcamam. En büyük hatıradır” dedi ve cüzdanından parayı çıkararak gösterdi. Bu olay bile koruculuk sistemini kötüleyenlerin PKK sempatizanı olduğunu veya bilgisizliğini göstermez mi? Daha sonra Tabura gittiğimde bu cesur gönüllü korucu ile ilgilenirdim.
Korucu Mektupla Benden Tank İstedi.
Hakkâri’den Ankara’ya döndüm. Tümgeneralliğe yükseldim ve Etimesgut'ta Zırhlı Tümen Komutanlığına atandım. Bu sırada da Hakkârililerle irtibatım devam ediyordu. Ankara’ya geldiklerinde bana uğrarlardı. Ayrıca, kahramanlık yapmış küçük gruplar halinde Ankara'ya çağırıyordum. Bunları Tümende 3-5 gün misafir ediyor ve bir mihmandar subay tarafından araçla Anıtkabir, Devlet Mezarlığı, TBMM, Çankaya, Bakanlıklar, Atatürk Orman Çiftliği başta olmak üzere Ankara’nın tarihi ve turistik yerleri gezdiriliyordu.
Hakkâri’ye dönenler Ankara seyahatini arkadaşlarına anlatınca gelenlerin sayısı artıyordu. Ankara’ya gelen Derecik Koruculardan birisi korucu arkadaşının bana yazdığı mektubu getirdi. Mektubu açtım ve okudum.
Mektup da selam ve iyi dileklerden sonra; “Sayın Paşam, Ankara’dan gelen korucular söylüyorlar. Sende çok tank varmış. Terörist hainler tanklardan çok korkuyorlar. Burada çok işe yarar. Kullanmadığın en kötü olan bir tank gönderirsen çok makbule geçer. Ellerinden öperim” diyerek benden tank istemişti.
Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş Paşa, Tümene geldiğinde korucunun mektubunu gösterdim. Çok hoşuna gitmişti ve “Seni sevdiğinden, güvendiğinden tankı istemiş” demişti. Bu olaya rağmen PKK sorunu ile Kürt vatandaşlarımızın sorununu birleştirmeye çalışanlar en azından PKK sempatizanları değil mi?
PKK Kürt vatandaşlarımızı istismar eden, yabancı güçlerin maşası olan Türkiye Cumhuriyetini bölmek isteyen, terörist ve bölücü hain bir örgüttür. Mutlaka bozguna uğratılması gerekir.
Altay Tokat E. Korg. 1999’da emekli oldu, Kıbrıs Gazisi. Başarılarından dolayı 5 madalya ile ödüllendirildi.