Bu operasyonlar acaba “kaskolu siyasetçilere” de yansır mı? Dışı başka, içi başka olanlara… Statü fark etmez bunlarda. Zaman ve mekânda bile çıkarı düşünürler. Güç şekerinden beslenen sineklerin hali böyledir. Lağım fareleri bile bu türlerin eline su dökemez. Ağızları da laf yapar. Nazi Almanyası’nın Goebbels’i bile gelse, bunların eline su dökemez. Arada bir ses verirler; dışlansalar da güçle karşılaştıklarında eğilir, el öperler. Velhasıl, riyakârlık akar yüzlerinden. Dışı güce tapan, içi gizli mekânlarda aleyhte olan siyaset simsarları maalesef çoktur. Lawrence vardı, İngiliz ajanı… Yirmi yıl namaz kılıp ajanlık yaparken, topluma gösteriş yapmayı da ihmal etmezdi. Hatıralarında şöyle der: “Öyle zamanlar oldu ki, evde yalnız olduğumda da namaz kıldığımı fark ettim.” Günümüzde de makamdan sebeplenip adaletsizliğe destek olanlar; gizli yerlerde çıkara göre tenkit eden iki yüzlüler var ya… İşte onlar, ülkenin bugünlere geleceğini görmezden geldiler. Belki yanılanlar da olabilir. Samimi olup yanılanlara sözüm yok. Sitemim, milletin çıkarını kişisel çıkara satanlara… Pazarlıkçı, çıkarcı yüzlülere bakınca, bunları anlamak gerekiyor. İnanmakla anlamak farklı şeylerdir. İnanmak kolaydır; anlamak ise zordur. Anlamak, araştırmak ve sorgulamakla mümkündür. İlim gerekir; ilimsiz düşünme olmaz. Düşüncesiz siyaset, siyaset olmadan da riyaset olmaz. Sadece çıkarını düşünenler, felaketi gördükleri hâlde görmezden gelir; duydukları hâlde duymazlar. Sebebi basittir: çıkar ceplerine akıyordu, tuzları kuruydu. Güç aşığıydılar. Elbette beşerî ilişkilerde hatalar olabilir. Ancak hatalarla yüzleşmek, hakikate ve doğrulara ulaşmak, namusluların yanında olmak ahlakî bir duruştur. Pir Sultan Abdal, “Yanlış zamanda doğru yerde bulunmak insanîdir, ahlakîdir” der. Bunlara saygı duyulur. Tarihten ibretlik bir olayı hatırlayalım: Fransız Devrimi’nin önde gelen hukukçularından Danton, devrim sonrası yapılanlara karşı çıkıp düşüncelerini dile getirdiği için, aynı güç tarafından giyotine gönderildi. Dünyada buna benzer nice ibretlik olay vardır. Yeter ki ibret alınsın; adalet yerini bulsun. Kimliklere, inançlara, renklere göre suçlar üretilmesin; “mahalle hukuku” uygulanmasın. Bunu anlamak ve uygulamak gerekir. Çünkü adalet herkese lazımdır; zamanı da mekânı da olmaz. İnsan aldanabilir ama asla aldatmamalıdır. Buna itirazımız olmamalı. Ancak adaletsizlikler başkalarına gelirken, onları yakarken sevinen türler vardı. Doğruyu yanlışta, yanlışı doğruda arıyorlardı. Bahaneleri menfaatlerine göreydi. Hukuksuzlukla yok edilenlere sevinenler, skandalları örtenler, servetlere kanunsuz çökenler… Bunlar, düzenin hep böyle süreceğini mi sanıyor? Haramiler, kirlilikleri örtenler… Bu düzenin hep devam edeceğini mi düşünüyorlar? Koltuklarından çıkar ve kirlenmişlikten beslenen karakterler, “Servet devletten gelir, çalma sırası bizde!” diyenler… Yediklerinin hesabı sorulduğunda zorlanacaklardır. Çünkü operasyonlar, yargı sopası onlara uzandığında paniklerler. Bakalım, ileriki günlerde kimlere dayanacaklar, kimler kimlerle olacak? Tek dileğimiz: Adalet olsun, yeter. Kemal Albayrak
İNANANLAR, ANLAYANLAR MI?
13:51 - Genel