Seçilmiş, atanmış ayrımı yapmak ve her seçilene millet iradesi yaklaşımıyla bakmak hem yanlış, hem demokrasi ile bağdaşmaz kanaatindeyim. Ayrıca, böyle bir anlayış imtiyazlı bir sınıfın oluşmasına büyük olasılıkla vesile olabilir. İmtiyazlı yani aristokrat bir zümre, demokrasilerde değil oligarşik ve monarşik rejimlerin doğal unsurlarından biridir.
Bana göre; Millet iradesini temsil eden Cumhurbaşkanıdır, TBMM’nin tüzel kişiliğidir ve bir ölçüde millet adına karar veren mahkemelerdir.
Çünkü, Cumhurbaşkanı bütün vatandaşlarımızın verdiği oylarla seçilmektedir. “Ulusal egemenlik kayıtsız , şartsız milletindir” temelinde millet adına bu yetkiyi kullandığı için TBMM’nin tüzel kişiliğidir.
Milletvekilleri, belediye başkanları, muhtarlar ve benzerleri seçildikleri il veya ilçe halkının temsilcileridirler. Milli irade ile özdeşleştirilemez. Örneğin, bir mahallede 500 kişi yaşıyor. Muhtarı milli irade temsilcisi olabilir mi? Olsa olsa o mahallenin iradesinin temsilcisi olur. Üç milyon nüfusu olan bir ilden seçilen bir milletvekili 86 milyon insanın iradesi ile özdeşleştirilebilir mi? Seçildiği il halkının iradesini temsil eder.
Bürokratlar, memurlar, sendika başkanları vs. kura ile belirlenmiyor. Her mesleğin özelliğine göre yapılan seçim ve liyakat kriterleri ile belirlenmektedir.
Ayrıca, demokrasilerde seçilenlere görevleri ve görev mahalleri dışında dokunulmazlık, çeşitli rant gibi bazı imtiyazlar tanınması halka sorularak yapılması gerekmez mi? Halk oylamasıyla soralım da görelim. Demokrasi böyle yaparak yerleşir.
Bu açıklamama katılmayanlar olabilir. Ben, Ülkemizdeki mevcut demokrasinin durumuna dayanarak iddialarımı ve yorumlarımı yapmaya çalışıyorum.
ABD’de demokrasi var diyorsak; ABD Başkanının bile hesap vermesine ve yargılanmasına baktığımız için söylüyoruz.
Biz, PKK Terörüne yatak ve yardım yapan insanları bile seçilmişler, milli irade ihlal ediliyor diyerek savunmak boş ve geçersizdir. Bunun yerine, suçsuzluğunu somut delillere dayandıran yaklaşım doğru ve demokratik olmaz mı?
Devlet protokolü yönetmeliğine göre; Bir il ya da ilçede mülki amir, garnizon komutanı ve belediye başkanı şeklinde sıralanmaktadır. Muhtar seçilmiş ama yer almıyor. Bu doğaldır ve normaldir. Çünkü T.C. ’i üniter bir devlettir.
Bazı TV haberlerinde, protokol sırasına uyulmayarak Garnizon Komutanını yani asker son sırada anons edilmektedir. O arkadaşlar ya protokolü bilmiyorlar ya da bilinçli asker karşıtlığı yapıyorlar. Aynı zamanda da PKK sempatizanı oldukları izlenimini yaratıyorlar. Uyarıyorum.
Bunların yanında; Türkiye'de ortaçağ düzeninden gelen Tarikatlar ve feodal yani aşiret sistemi hüküm sürerken demokrasi var demek abesle iştigal değil midir?
Türkiye'de Merkez Bankası Başkanı asgari ücretin 25 katı maaş alıyorsa. Üstelik ekonomideki sorunlar meydanda iken yani başarısızlığın ödüllendirildiği bir pozisyon yaşanıyorsa. Buna mukabil, ABD Merkez Bankası Başkanı asgari ücretlinin yedi katı maaş alıyorsa yani başarı ödüllendiriliyorsa. Hangi ülkede demokrasi, huzur, güven, milli ruh, kalkınma ve zenginlik gerçekleşir? Cevabı siz veriniz.
Sonuç olarak, atanmış, seçilmiş ayrımı yapmak bana göre ilkel ve demokrasiye yakışmayan bir tercihtir. Kanaatindeyim.
PKK-PYD Bölücü Terör Örgütünün ile mücadele çok boyutludur. Bölge Halkının kazanılması hayati önem taşır ve taviz vermek Terör Örgütünü cesaretini ve umudunu artırır, ama Güvenlik Kuvvetlerimizin moral ve motivasyonuna olumsuz yansıma yapar.
Savaş stratejisine göre, Savaşı düşmanın savaşma azim ve umudunu kıran taraf kazanır. Bu bağlamda, ikinci müzakere sürecini başlatma girişimlerini yanlış buluyorum. Taviz anlamına gelir ve T.C. ‘ne yakışmaz. Ayrıca somut sonuç sağlamaz.
PKK-PYD ’nin Partisi DEM Kandil ve İmralı’dan gelen talimat doğrultusunda küstahça APO'nun serbest bırakılmasını ön koşul olarak dillendirmeye başladı.
Terörizm ve PKK-PYD ‘yi tanımayan, PKK-PYD ‘yi Kürt vatandaşlarımızın temsilcisi zanneden, Kürt vatandaşlarımızın çoğunun feodal yani aşiret düzeninin baskısından kurtulma ve bireysel özgürlüğe kavuşma isteklerinden habersiz, Teröristlere karşı güvenliklerinin sağlanmasını göremeyen insanların yazı ve konuşmalarına inanmayalım ve dikkate almayalım.
Halkın kazanılmasında faydalı olabilir düşüncesiyle bazı anılarımı aşağıda sunuyorum.
Alay Komutanı İken Sancak Nöbetçisi Çukurca- Hakkari’li Asker!
Askerlik yapanlar bilir. Alay Sancak nöbetçileri en güvenilir, gösterişli, eğitim düzeyi yüksek, disiplinli askerler arasından bizzat Alay Komutanı tarafından seçilir. Sancak nöbetini seçilen askerlerden başkası tutamaz. Çünkü Bayrak bir milletin şeref ve namusunu temsil ediyorsa, Sancak, TSK’nın ve Alayın namus ve şerefini temsil eder. Alay personelinin son ferdi şehit olmadıkça Sancak bırakılmaz. Sancak Alaylara ve Tugaylara verilir.
Bu koşullarda, Çukurcalı Er Arif Sancak nöbetçisi olarak seçilmiş. Bir anlamda, Alayın şeref ve namusu Çukurcalı Er’e emanet edilmiş. O askerde görevini şeref ve başarıyla yapmış. Terhis olunca Çukurca’ya dönmüş.
Benim Hakkâri Dağ ve Komando Tugay Komutanı olduğumu duyunca ziyaretime gelmişti. Önce Alay hakkında konuştuk sonra Korucu olmak istediğini söyledi. Ben gereken emri verdim. Kadro yokmuş önce Gönüllü Korucu oldu sonra Korucu oldu.
Hakkâri’den ayrıldıktan sonra mayına basmış ayağının biri ağır yaralanmış. Ankara’ya yani GATA Askeri Hastanesine geldi . Protez takılması gerekiyormuş. Gereken yapıldı ve Çukurca’ya döndü.
Bu anımı T.C. vatandaşları arasında eşitlik olduğunu, ayrımcılık yapılmadığını gösteren yaşanmış bir olay olduğu için yazdım.
T.C. ‘de bütün vatandaşlarımız eşittirler ve birinci sınıf vatandaştırlar. Bundan dolayı, Kürt vatandaşlarımızdan Cumhurbaşkanı ve Genelkurmay Başkanı olanlar vardır.
Hakkari- Şemdinli'de Mezrada Yaşayan Bir Kadının Vatanseverliği!
Hakkâri - Şemdinli İlçesinin güneyinde bulunan Yaylapınar karakoluna 1988 Baharında bölgedeki mezradan bir kadın tek başına iki saat yürüyerek gelir ve dün öğleden sonra mezraya RPG-7 silahı bulunan bir teröristin geldiğini ve benden yiyecek aldığını ve şu istikamete gittiğini haber verir.
Karakolu takviye eden bölük komutanı durumu Şemdinli'deki Tabur Komutanına rapor eder ve Tabur Komutanı Tugaya bilgi verir ve operasyon başlatacağını söyler.
Durumu öğrenir öğrenmez bölükte uzun boylu çakı gibi komando teğmen vardı. Tabur Komutanına Teğmenin timini takviye etmesini ve derhal operasyona başlamasını, teröristi aramasını, bulmasını ve etkisiz hale getirinceye kadar operasyonun devam etmesini içeren görev tipi emrimi verdim.
Tabur Komutanı operasyonu hemen başlattı. İki gün sonra teröristin etkisizleştirildiği raporu geldi.
Operasyonu yöneten kahraman Teğmen şunları anlatmıştı. Harekâta hemen başladık. Önce bize haber getiren kadının mezrasına uğradık, detaylı bilgi aldık ve teröristin gittiği istikamette muharebe düzeni alarak ilerlemeye devam ettik. İkinci gün öğleye doğru timin 2’nci unsur komutanı çavuş, ileride şüpheli bir ot yığının görüldüğünü ve otların yeşil olduğunu bildirdi. Bunun üzerine hemen ilerlemeyi durdurdum ve mevzi aldık. Ot yığının altında kim var, teslim ol diye birkaç kez bağırdım ama herhangi bir hareket olmayınca ateş emri verdim. Bu esnada bir el ot yığınından yukarıya doğru çıktı ve kol biraz sonra düştü. Böylece teröristin ot yığının içinde olduğu anlaşıldı. Teröristin kendisini tuzaklayabileceği olasılığına karşı bir arkadaşımız sürünerek ot yığınına yaklaştı, otu itina ile temizleyince teröristin öldüğü görüldü. Komando halatını çıkardım ve teröristin ayağına yavaşça bağladım. Emniyet mesafesi dışına çıktık. Halatı çekince şiddetli bir patlama meydana geldi. Teröristin yanına gidip incelediğimizde el bombalarıyla kendini tuzakladığını gördük.
Bu olayda kadın bir vatandaşımızın gösterdiği vatandaşlık bilincini, hassasiyetini, kahramanlığını, PKK’ya karşı olduğunu; PKK-PYD ve Partisi DEM’i Kürt vatandaşlarımızın temsilcisi gören, Kürt vatandaşlarımızın tamamını PKK -PKK ile birlikte düşünerek töhmet altında bırakan, PKK- PYD’yi tanımayan, zavallı, bölücü terör tehlikesini kavrayamayan sinsi, kötü niyetli, gaflet, dalalet hatta hıyanet içinde olan kişilere ithaf ediyorum. Bu insanların ders çıkararak yanlışlıklarından vazgeçmelerini diliyorum.
Helikopter Yumurtası!
Halkın kazanılması, vatandaşlarımızın istek ve ihtiyaçlarının öğrenmek ve moral vermek amacıyla sık sık köylere gider, onlarla sohbet ederdim. Köy ziyaretlerim de şeker, portakal, elma ve giysi gibi malzemeler götürürdüm ve özellikle çocuklara verirdim. Köydeki çocuklar alıştıkları için helikopterin geldiğini görünce indiğimiz pistte gelirlerdi. Getirdiklerimizi çocuklara dağıtırdık.
Daha sonra öğrendim. Çocuklar, portakalı bilmediğinden portakallara Helikopter yumurtası diyorlarmış.
Orta çağda kalmış olan ama bizde hala hüküm süren feodal yani aşiret sistemin kültüründen dolayı Kürt vatandaşlarımızın yaşam şartları ve değerleri olumsuz yönde ve ciddi boyutta etkilenmektedir kanısındayım. Siyasetçilerimize iletilir.
Gerdi aşiret toplantısından bir resim.
Altay Tokat E. Korg. 1999’da emekli oldu. Kıbrıs Gazisi, Başarılarından dolayı 5 madalya ile ödüllendirildi.