Türkiye, son birkaç on yılda büyük değişimlerden geçti. Kimilerine göre "Yeni Türkiye" daha güçlü, daha bağımsız bir ülke oldu; kimilerine göreyse temel ekonomik, sosyolojik, psikolojik ve etnik dengeler hızla bozuldu. Gerçek şu ki, eski Türkiye'nin birçok alanda daha sağlam bir yapıya sahip olduğunu söylemek mümkün. Bu yazıda, Türkiye'nin ekonomik, sosyolojik, psikolojik ve etnik açıdan nasıl bir dönüşüm geçirdiğini ve neden daha kötüye gittiğini ele alacağız.
Ekonomik Gerileme: Refahın Kayboluşu
Eski Türkiye'nin ekonomik yapısı, enflasyon dalgalanmalarına rağmen belirli bir dengeye sahipti. 2000'lerin başındaki ekonomik reformlar, ülkenin finansal istikrarını artırmış, enflasyon oranlarını düşürmüş ve yabancı yatırımcıların güvenini kazanmıştı. Ancak son yıllarda "Yeni Türkiye" anlayışıyla birlikte ekonomik göstergelerde ciddi bir gerileme yaşandı.
Özellikle 2018 sonrası ekonomik politikaların öngörülemez hale gelmesi, hukukun üstünlüğünün zedelenmesi ve dış yatırımcıların güven kaybı, Türk lirasının değer kaybetmesine neden oldu. Geçmişte birikim yapabilen orta sınıf, günümüzde geçim sıkıntısıyla mücadele eder hale geldi. TÜİK'in açıkladığı veriler dahi halkın yaşadığı ekonomik buhranın gerçeğini tam olarak yansıtmazken, halkın hissettiği ekonomik sıkıntılar derinleşti.
Sosyolojik Dönüşüm: Toplumsal Kutuplaşma
Eski Türkiye'de toplumsal hoşgörü daha yüksekti. Farklı görüşlere sahip insanlar, en azından ortak bir diyalog zemini bulabiliyordu. Ancak Yeni Türkiye’de toplum, derin bir kutuplaşmanın içine sürüklendi.
Siyasi liderlerin sert üslubu, medya üzerindeki baskılar ve sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla birlikte, bireyler kendi ideolojik baloncukları içinde yaşamaya başladı. Artık insanlar farklı düşünenleri anlamaya çalışmaktan çok, onları düşman olarak görüyor. Bu kutuplaşma, aile içinde dahi çatışmalara neden oldu.
Bir dönem birbirine komşuluk yapan, bayramlarda bir araya gelen insanlar, bugün siyasi görüşlerinden dolayı birbirine selam vermekten bile kaçınıyor. Eski Türkiye’deki "farklılıklarla bir arada yaşama kültürü" yerini, yaftalama ve dışlamaya bıraktı.
Psikolojik Çöküş: Umutsuzluk ve Öfke
Ekonomik belirsizlik ve toplumsal kutuplaşmanın doğal bir sonucu olarak, bireylerde ciddi bir psikolojik çöküş yaşanıyor. Geçmişte gençler geleceklerini planlayabilir, hayal kurabilirdi. Bugün ise gençler, işsizlik ve geçim sıkıntısı nedeniyle hayal kurmayı bile gereksiz görüyor.
Türkiye’de antidepresan kullanım oranı son 10 yılda ciddi şekilde arttı. Stres, kaygı bozukluğu ve depresyon gibi psikolojik rahatsızlıklar, toplumun önemli bir kesimini etkisi altına aldı. İnsanlar artık birbirine tahammülsüz hale gelirken, en ufak bir tartışma bile şiddetle sonuçlanabiliyor. Bütün bunlar, bireylerin psikolojisinin giderek kötüleştiğini ve toplumsal huzurun azaldığını gösteriyor.
Etnik Ayrışma: Birlik Yerine Ötekileştirme
Eski Türkiye’de etnik kimlikler elbette bir realiteydi; ancak belirli bir denge içinde tutulmaya çalışılıyordu. Cumhuriyetin kuruluş yıllarında devletçi bir anlayışla homojen bir toplum yaratılmaya çalışılsa da, 2000’lere gelindiğinde farklı kimliklerin tanınması yönünde adımlar atılmaya başlanmıştı. Ancak günümüzde bu durum, tam tersine, bir ayrışmaya dönüştü.
Ötekileştirici dil, toplumun farklı kesimlerini birbirine yabancılaştırdı. Milliyetçiliğin, kimlik siyasetinin bir aracı olarak kullanılması, Türkiye’de etnik gerginliği artırdı ve demokratikleşme sürecini sekteye uğrattı.
Sonuç: Türkiye Daha Kötüye mi Gidiyor?
Tüm bu göstergeler ışığında, Türkiye’nin eskiye kıyasla ekonomik, sosyolojik, psikolojik ve etnik açılardan daha kötü bir noktaya geldiğini söylemek yanlış olmaz. Elbette her dönemin kendine has sorunları vardı, ancak bugün Türkiye’nin karşı karşıya olduğu krizler daha derin ve kalıcı hale gelmiş durumda.
Ekonomik zorluklar halkın yaşam kalitesini düşürürken, toplumsal kutuplaşma ve psikolojik çöküş insanları yalnızlaştırıyor. Etnik kimlikler arasındaki ayrışma ise, birlik içinde yaşama kültürünü zayıflatıyor. Eğer "Yeni Türkiye" gerçekten güçlü ve bağımsız bir ülke olacaksa, bu sorunlara yönelik kapsamlı ve sürdürülebilir çözümler üretmek zorunda.
Bugün, eski Türkiye'nin eleştirilen birçok yönü belki de toplumun özlemle andığı unsurlar haline geldi. Adaletin, refahın ve toplumsal huzurun yeniden tesis edilmesi, "Yeni Türkiye"nin gerçekten "iyi" bir gelecek sunabilmesi için şarttır.
Yeni Türkiye Dediğiniz Bu muydu? Ahmet TEKİN