İçişleri Bakanlığı, suçla mücadelede yeni bir adım atarak Türkiye genelinde görev yapan 95 bin polis memurunun üniformalarına yüz tanıma sistemine sahip kameralar takılacağını duyurdu. Yeni uygulamanın, olay anlarını anlık kayda alarak şeffaflığı ve delil güvenliğini artırması hedefleniyor.
Bakanlık kaynakları, sistemin hem vatandaşın güvenliğini hem de polis-halk ilişkilerinde denetlenebilirliği artıracağını belirtiyor. Ancak bazı hukukçular ve güvenlik uzmanları, bu tür teknolojik adımların tek başına yeterli olmayacağını, suçun işlenmesini önlemeye dönük köklü reformlara ihtiyaç olduğunu vurguluyor.
"Suçlular bir şekilde yakalanıyor, asıl mesele suçun işlenmesini önlemek"
Kamu güvenliği alanında çalışan bazı uzmanlar, alınan önlemlerin çoğunun “suç olduktan sonra” devreye giren çözümler olduğunu ifade ediyor. Uzmanlar, “Hayatın doğal akışında suçlular çoğu zaman yakalanıyor. Ancak burada asıl mesele, o suçun hiç işlenmemesini sağlamak. Yani önleyici adımlar, eğitim politikaları, sosyal destek sistemleri ve fırsat eşitsizliğini azaltacak reformlar gerekiyor” görüşünü dile getiriyor.
Gizlilik ve insan hakları tartışması
Yeni sistem, kamuoyunda gizlilik ve kişisel verilerin korunması konusunda da tartışmalara yol açtı. Yüz tanıma sistemlerinin kötüye kullanım riski, özellikle sivil toplum kuruluşlarının gündeminde. İnsan hakları savunucuları, bu teknolojilerin hukuki çerçevede, denetime açık şekilde kullanılması gerektiğini savunuyor.
Uygulamanın pilot bölgelerde test edildikten sonra ülke geneline yayılması planlanıyor. Sürecin hem güvenlik alanında hem de toplumsal özgürlükler çerçevesinde nasıl ilerleyeceği ise önümüzdeki dönemde netlik kazanacak.