google.com, pub-5635234458637791, DIRECT, f08c47fec0942fa0

1 Mart Tezkeresinin Reddi İle Çuval Olayının Analizi!

İki olayda da Stratejik hata yaptığımız için ağır bedel ödemeye devam ediyoruz.  Ayrıca, ayağımıza kadar gelen tarihi fırsatı heba ettiğimiz için başta ABD olmak üzere Batı Dünyası ile ilişkilerimiz bozuldu.

Gündem - 27-06-2024 14:45

İki olayda da Stratejik hata yaptığımız için ağır bedel ödemeye devam ediyoruz.  Ayrıca, ayağımıza kadar gelen tarihi fırsatı heba ettiğimiz için başta ABD olmak üzere Batı Dünyası ile ilişkilerimiz bozuldu. Yaşadığımız ekonomik, sosyal ve ulusal güvenlik sorunlarımız ciddi boyutta ve olumsuz yönde etkilendi ve büyüdü.

Dolayısıyla, kamuoyunun doğru yorum yapabilmesi ve doğru algılaması açısından düşüncelerimi özet şekilde aşağıda sunuyorum.

1 Mart Tezkeresinin TBMM Tarafından Reddi!

Irak'ın ABD tarafından 2003 yılında işgalinden hemen önce dönemin Hükümeti,  25 Şubat 2003’de TBMM’ ye Türk Silahlı Kuvvetlerinin “TSK” yabancı ülkelere gönderilmesi ve yabancı silahlı kuvvetlerin Türkiye'de bulunması hakkında Hükümete yetki verilmesine ilişkin Başbakanlık tezkeresi, gönderildi. TBMM'de görüşüldü ve 1 Mart 2003 günü yapılan oylamada Tezkere reddedildi.

Yapılan oylamada CHP başta olmak üzere muhalefet partilerinin yanında AKP’den bazı milletvekilleri de ret oyu kullandı.

Tezkerenin amacı;  ABD Irak'a güneyden ve kuzeyden iki cepheden saldırmayı düşünüyordu.  Bundan dolayı, kuzey cephesinde savaşa katılacak ABD Birliklerinin Türkiye üzerinden bölgeye intikal etmeleri, bazı yol ve üsleri kullanmaları kapsamında Hükümete müzakere yapması ve izin vermesi konusunda yetkilendirmek idi. Anayasamıza göre TBMM'nin Tezkereye evet demesi gerekiyordu ama vermedi.

Bu sırada medyada çok sayıda yorumlar yapılıyor ve konuşmalar devam ediyordu. Ben Tezkerenin kabulünü savunuyordum. Çünkü, Hükümet muhtemel gelişme ve ABD ile yapılmakta olan müzakerelerde hızla karar verebilecek idi.

TV Programlarının birine CHP ve AKP Milletvekilleri ile katıldım.  Ben, bu savaşın sonucu belli, ABD biz olsak da olmasak da Irak’ı kısa sürede işgal eder, bu nedenle,  milli menfaatlerimiz doğrultusunda tarihi bir fırsat yakalıyoruz.  İyi değerlendirelim, aktif ve cesur hareket edelim, risk alalım mealinde konuştum. Ancak diğer katılımcılar ABD girerse çıkmaz terör artar gibi korku paranoyası temelinde meseleye bakıyorlardı.

Tezkerenin oylamasından bir hafta kadar önce, dönemin KKK’ ı ABD, Türkiye'ye girerse terör azgınlaşır,  çıkmaz, benzeri Tezkerenin reddini ima eden bir beyanat vermişti. Bu açıklamanın kararsız Milletvekillerini hayır oy vermeleri yönünde etkilediğini düşünüyorum.

Atatürk’ün 28 Aralık 1919’da Yaptığı Konuşma “Nutuk da 220’nci vesika”

Devlet için milli bir sınır kabul ettik. Erzurum ve Sivas Kongrelerinde açıklanmıştır. Bu sınır; İskenderun güneyinden, Antakya’dan, Halep ve Katma İstasyonu arasında Cerablus Köprüsü güneyinde Fırat Nehrine kavuşur. Oradan Deyrizor’a iner, sonra doğuya uzatılarak Musul, Kerkük, Süleymaniye’yi ihtiva eder. Bu sınır, Ordumuz tarafından silahla müdafaa olunduğu gibi aynı zamanda Türk ve Kürt unsurlarıyla meskun kısımlarını sınırlar demiştir.  Ayrıca, Atatürk Türk ve Kürtleri öz kardeş olarak tanımlar.

Atatürk’ün belirttiği sınır bana göre TC’nin milli hedeflerinden birisidir. Tezkere reddedilmemiş olsa ve ABD ile bu doğrultuda somut şekilde müzakere yapsaydık.  Bu sınırın büyük ölçüde gerçekleşmesi mümkün olabilirdi diye düşünüyorum. Bundan dolayı tarihi fırsatı kaçırdık diyorum. Bu kapsamda Belalar yumağına kapıldık gidiyoruz. 

ABD kuzey cephesinde kullanmayı planladığı en güçlü zırhlı tümenini,  Hükümetle yapılan görüşmelere dayanarak İskenderun Körfezine denizden intikal ettirdi. Ancak, Tezkere reddedilince ABD bu tümeni savaş da kullanamadı. Çünkü harekâtın çöl sıcakları başlamadan başlaması önemliydi. ABD, bu gelişmeyi kendisine  kurulan bir tuzak şeklinde algıladığından ilişkilerimiz bozulmaya başladı.

Savaş, 20 Mart 2003 'de başladı ve 20 gün sonra Bağdat'a girildi ve Irak işgal edildi.

Tezkerenin TBMM'de reddedilmesi ile başlayan soğukluk ve gerginlik çuval olayı ile test edildi. Direniş gösterilmediği için ABD cesaretlendi ve gerginliği intikam almaya dönüştürdü. Böylece ilişkilerimiz bozuldu. APO'yu bize koşulsuz teslim eden ABD bugün Ülkemizi bölmeye çalışan PKK-PYD’yi açıkça destekliyor.

Batı ve ABD ile yaşamakta olduğumuz sorunların kaynağını, 1 Mart Tezkeresinin oluşturduğunu söyleyebiliriz. 

Irak Savaşı sırasında ABD Başkanı olan Bush; “Bu savaşta verdiğimiz kayıplarda Türkiye’nin politikasının rolü büyüktür. Bunun bedelini ödeyecektir” şeklinde açıklama yaparak her şeyi açıklamıştır kanaatindeyim.

Atatürk, güney sınırımızı yukarıda belirtildiği şekilde çizmiştir. Lozan'da o günün koşulları nedeniyle 3 konuyu çözememiş ileriye bırakmıştır. Bu konu şunlardır; Boğazlar, Hatay ve Musul meselesidir. Yani Güney sınırımızdır.

Montrö Sözleşmesiyle “1936” Boğazlar Meselesini çözmüş ve Hatay’ın ilhakını gerçekleştirmiştir. Ancak,  Musul yani güney sınırımızı sonuçlandıramamıştır.  Çünkü ömrü vefa etmemiştir. Bu görevi gelecek kuşaklara bırakmıştır. İşte, Güney sınırımızın Atatürk’ün istediği şekilde hayata geçirilebilmesi için ABD’nin Irak’ı işgali bize çok olumlu bir fırsat yarattı ama biz heba ettik.

Bu kapsamda, Tezkereyi reddedenlerin ve reddini savunanların Atatürkçülük ile ne kadar ilişkili ve samimi olduklarının değerlendirilmesini okurlara bırakıyorum.

Her Devletin mutlaka milli hedefleri vardır. Bununla beraber, insanların, şirketlerin, kurumların ve organizasyonlarında hedefleri olması gerekir. Milli hedefi olmayan bir devlet ve diğerleri hayatiyetlerini yani varlıklarını devam ettiremez.

Milli hedef, özetle elde edilmesi halinde milli menfaatlerin yani devletin bekasını ve refahını sağlayan sonuçlardır.

Bu kapsamda, yukarıda değinilen Atatürk’ün açıkladığı Suriye ve Irak sınırımız milli hedeflerimizden birisidir düşüncesindeyim.

Bu açıdan, 1 Mart Tezkeresinin reddi talihsiz bir karar olmuştur. Daha sonra, Suriye’de 30 km tampon bölge oluşturma kararı ve girişimi doğru bir karardır. Ama maalesef bazı hatalarımızdan dolayı gerçekleştiremedik. Suriye'de ne işimiz var diyenlere duyurulur.

Çuval Olayı!

4 Temmuz 2003 günü, K. Irak Süleymaniye kentinde ki üs de konuşlu Türk Özel Kuvvetler Komutanlığına bağlı Time ABD askerleri tarafından baskın düzenlendi, askerlerimizin başına çuval geçirildi, elleri kelepçelendi, esir muamelesi yapılarak 3 gün rehin tutulduktan sonra serbest bırakıldılar. Olay sırasında ABD, Irak’ı işgal etmişti.

Böylece; T.C.’nin, Türk Milletinin ve TSK’nın gururu ve şerefi aşağılanmış, ağır darbe almış oldu. Türk tarihine kapkara bir sayfa eklendi ve Milletimizin bağrına ateş düştü. 

Timin meşru müdafaa hakkını kullanmayarak teslim olmasını çok enteresan, talihsiz ve Mehmetçiğe yakışmayan bir karar şeklinde değerlendiriyorum.

ABD askerleri operasyonu başlatınca  acil olarak doğrudan Genelkurmay Başkanlığına rapor edildi.  İlgili general durumu dönemim Gen. Kur. Bşk. Hilmi Özkök’e hemen iletir.

Özkök; “Mukavemet etmesinler” deyince çuval geçirme gerçekleşir.

Hilmi Özkök’ün korkaklık paranoyası ile hareket ettiğini düşünüyorum, Timin direniş göstermeyişini yadırgıyorum ve bir vatandaş olarak kınıyorum.

Olaydan sonra Hilmi Paşanın pişkinlik göstermesini, sessiz kalmasını ve bir şey olmamış gibi görevini sürdürmesini hayretle karşılıyorum. Ayrıca, o sırada görevde bulunan Kuvvet Komutanları ile Orgenerallerden tepki gelmeyişini içime sindiremiyorum. Hilmi Özkök’ün en azından istifa etmesi gerekirdi kanısındayım.

ABD’nin olayı 4 Temmuzda yani Kuruluş ve Bağımsızlık gününde gerçekleştirmesini anlamlı buluyorum ve planlı yaptığını değerlendiriyorum.

Olaydan sonra zamanın Başbakanının bir soru üzerine “Ne notası, müzik notası mı?” şeklinde cevap vermesini de anlamsız ve bilinçsiz buluyorum. Genelkurmay Başkanını en azından derhal görevden alması gerekirdi diyorum.

ABD çuval olayı ile bizi denedi ve ilişkilerimizin gerginleştirilmesinin yolunu açtı. Bu bağlamda, yaşamakta olduğumuz aramızdaki sorunlar derinleşti ve kritik nitelik kazandı. ABD ile karşılıklı güven bozuldu. Dolayısıyla, ABD ve AB ile ilişkilerimiz tehlike düzeyine ilerlemeye başladı ve zor bir pozisyon oluştu.  Böyle hayati ve incitici bir olay yasal çerçevede analiz bile edilmedi. Garip değil mi?

Avrupa Futbol Şampiyonası Başladı!

İlk maçımızda Gürcistan’ı 3-1 yendik, gurur duyduk, futbolcularımızı tebrik ediyor ve başarılarının devamını diliyorum. Ancak, medyadan Futbol Federasyonunun maça 613 kişiyi misafir olarak götürdüğünü öğrendim. Bu duruma şaşırdım ve Tevfik Fikret’in; “Yiyin efendiler yiyin, tıksırıncaya, çatlayıncaya kadar yiyin           “  sözü aklıma geldi. Üstelik ekonomik sıkıntıdan dolayı Tasarruf Tedbirleri uygulanan bir dönemi yaşıyoruz. Vatandaşlarımızın takdirlerine sunuyorum.

Altay Tokat E. Korg. Kıbrıs Gazisi, 1999da emekli oldu. Başarılarından dolayı beş madalya ile ödüllendirildi

Günün Diğer Haberleri